İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şeyma Üstün ile “Alican’ın Gezileri” Adlı Kitabı Üzerine Söyleşi


Röportaj: Beyza Çeçdepe

Merhaba Şeyma Hanım. Yeni bir yıla, henüz ocak ayından iki telif kitapla hızlı bir giriş yaptınız. Öncelikle sizi tanımak, tanıtmak istiyorum. Kimdir Şeyma Üstün? 

32 yaşındayım, doğma büyüme İstanbulluyum. Bir ara Balıkesir’de de yaşadım ancak hayatımın büyük bir bölümü İstanbul’un farklı semtlerinde geçti. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 2014 yılında mezun oldum. Okurken de çeşitli dergi, gazete ve yayınevlerinde araştırmacı olarak çalıştım, içerikler ürettim. Kendimi belirli bir alan üzerinden tanımlayıp iddialı cümleler kurmaktan da hep kaçındım. Şiirle de ilgilendim, öykü de yazdım, senaryoyu da denedim, çevirmenlik de yaptım. Yabancılara Türkçe öğretmenliği alanında da ihtisasım var. Akademik olarak uluslararası kongrelerde makaleler yazıp yayınladım ve sundum. Bu anlamda farklı disiplinler arasında yapabildiğim noktaları denemek ve heyecanımın peşinden gitmek temel motivasyonum. Halen Marmara Üniversitesi’nde Yayıncılık Yönetimi Bölümünde yüksek lisans eğitimi görmekteyim. Yaratıcı yazma süreçlerindeki (özellikle Joseph Campbell’in altını çizdiği) “kahramanın yolculuğu” paradigması üzerinde çalışıyorum. Evliyim ve bir de çocuğum var.  

İki ayrı kitabınız aynı ay içerisinde yayımlandı. Bilge Kültür Sanat yayınları bünyesinde yayımlanan Nesnelerin Minyatür Tarihi kitabınız, akademik geçmişiniz ve yayınlarınıza bakıldığında “işte tam da Şeyma Üstün’ün kaleminden çıkacak türden bir eser” dedirten cinsten. Fakat bunun yanı sıra Uçan At Yayınlarından Alican’ın Gezileri adlı bir çocuk kitabınız yayımlandı. Sizi çocuk edebiyatı alanında kalem oynatmaya iten nedir? 

Şiire her zaman farklı bir ilgim olmuştur. Çocuk yayıncılığını da bu alana yakın buluyorum: az sözle, duru bir şekilde anlatabilme sanatı. Her anne gibi çocuğum olduktan sonra çocuk kitaplarını daha çok okumaya başladım. Bu alanın bana heyecan verdiğini fark ettim. Ancak Alican’ın Gezileri’ni diğer çocuklara faydalı olmanın ötesinde, kendi çocukluğumu iyileştirme teşebbüsü olarak değerlendiriyorum. Bu yüzden de benim için oldukça önemli. 

Şeyma Hanım, çok yönlü bir insan olarak karşımıza çıkıyorsunuz; araştırmacı, yazar, editör, çevirmen… Peki ya anne Şeyma? Alican’ın Gezileri yolculuğunda anne kimliğinizin tesiri oldu mu sizde? 

Hiçbir dönemin kesin çizgilerle ayrıldığına inanmıyorum. Ancak “süreç” dediğimizde, son derece muğlak şekilde süregelen bir değişim, dönüşümün akışını ifade etmiş oluyoruz. İşte ben de bu sürece inanıyorum. Bu kitabı yazmaya başladığımda oğlum henüz üç yaşlarındaydı. Bense sekiz yaş üstüne hitap eden bir metin kaleme alıyordum. Oğlumun tarihi karakterlere oldukça ilgisi vardır. Mutlaka onun bakış açısından etkilenmişimdir. Fakat dediğim gibi bu bilinçli bir teşebbüs değildi. Mutlaka anneliğim kalemime sızmıştır; ancak ben çalışmamda daha çok çocuk Şeyma’nın reflekslerinin izini sürmeye çalıştım. 

Zaman yolculuğu, boyut ve mekân değiştirme, sihirli martı… İstanbul’un görkemli kültür ve mimarî tarihini fantastik unsurlardan yararlanarak -çocukların belki de en sevmediği derslerden biri olan “tarih”i- eğlendirirken öğretmeyi amaçlayan bir eser ortaya koymuşsunuz Alican’ın Gezileri ile. Bunu yaparken neden İstanbul tarihi mekânlarını öncelediniz? Diğer bir deyişle Şeyma Üstün de İstanbul âşıklarındandır diyebilir miyiz?

Çocukluğumdan beri çok sık mekân değiştirmiş biri olarak bulunduğum yerle alakalı hiçbir zaman tam olarak aidiyet hissine sahip olamadım. İstanbul’u tabii ki seviyorum ama “İstanbul’dan başka yerde yaşayamam,” diyecek kadar da değil. Mekânların insanlarla anlamlı olduğuna inanıyorum. İstanbul’u seçmemdeki en temel motivasyon ise çocukluğumun İstanbul Erenköy’de geçmiş olması ve gerçekten de sıkılan bir çocuk olmam. Evimiz dokuzuncu kattaydı ve aşağımızda kalan çatılardaki martılara ekmek parçaları atardım. Belki de çocukken o martılardan birinin sırtına binip biraz uzaklaşmak, keşfetmek istemişimdir. 

Kitabınızı çok keyif alarak okudum. Bu kez de benim gibi meraklı okuyucular için sormak istiyorum.  Bu eğlenceli yolculuk da sonunda sanki gelecek kitapların müjdesini verir gibi bitti. Ee, ufukta yeni maceralar bizi bekliyor diyebilir miyiz? 

Olabilir tabii ki neden olmasın? 

Okurken bazı yerlerde gülmeden geçemedim. En eğlendiğim anlardan biri de ana kahramanlarımız Alican ve Martı’nın tanışma anı idi. Annesi endişelenir diye yakınlarda olmak istediğinden Göztepe’ye gidelim diyen Alican ve “karşının martısı” olduğunu iddia eden Martı… Bunun gibi pek çok güncel güldürü unsuru barındırıyor kitap. Yoksa siz de çocukluğunuzda Muzaffer İzgü, Rıfat Ilgaz gibi yazarlarla mı büyüdünüz? Sahi çocuk edebiyatında mizah hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Muzaffer İzgü ve Rıfat Ilgaz’ı lisans döneminde okudum. Çocukken neler okuduğumu pek hatırlamıyorum, genelde bahçede oyunlar oynardık. Fakat en bariz olarak hatırladığım, Harry Potter serisi diyebilirim. Hâlâ filmlerini izlemeye de bayılıyorum ve her izleyişimde farklı bir bakış açısına sahip olmak beni etkiliyor. Çocuk edebiyatını ise yetişkinden çok ayrı tutamıyorum. İçinde çocuk olan yetişkinlere göre metin, çocuk için yazılmış ya da çocuk gözüyle yazılmış metin… Tüm bunlar belirli kurgusal çatışma ve içerik yoğunluğu haricinde birbirinden çok da ayrı değil, diye düşünüyorum. Teknolojik anlamda binlerce çeldirici varken çocuğun buradan ayrılıp kitap okuyabilmesi için de eğleniyor olması, yapılan mizah ile özdeşim kurması şart.

Eserde tarihi bir dekor olarak kullandığınızı görüyoruz. Öyle ki Alican kimi zaman bir padişah kimi zaman da Kapalıçarşı’nın nakkaşlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tercihinizin sebebi nedir? Çocuklara tarih bilincini vermek mi istediniz yoksa tamamen kurgusal bir karar mıydı? 

Çocuğa her ne mesaj verilecekse bunun körün gözüne parmak şeklinde değil de alt metin olarak verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden de tarih ile alakalı bilgileri ya da bilinci, sizin de ifade ettiğiniz üzere dekor olarak kullanmayı kasıtlı olarak tercih ettim. 

Kitabın oluşum süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

2022 yılının şubat ayında Uçan At yayınları editörü Recep Kayalı Bey’in koordinatörlüğünde bir çocuk kitabı yazarlığı atölyesine katıldım. Burada her hafta çeşitli metinler kaleme alıp birbirimize yorum yapıyorduk. Alican da bu atölyede şekillendi. 


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir