İnceleyen: Ece Kutlugün Arslan
Bu kış ne kadar da soğuk geçti… Güneş yüzünü gösterse de sıcaklığını esirgedi tenimizden. Gözlerimiz açık bir deniz arar gibi bulutsuz bir gökyüzü aradı. Karların karanlığında kamaştı gözlerimiz, pencerelere hapsoldu bakışlarımız.
Aynı ayazla ürpersek de hepimiz farklı yaşarız kışı. Benim içinse kış, eve hapsolmaktı. Tek kaçış yolumsa kitaplardı. Uçak biletim, kadife tren koltuğum, otobüsteki cam kenarım onlardı. Yaz ve baharın sıcak kokusuna dönmek isterken ben, tam zamanında karşıma Marsık ve Ben çıktı.
Kapağı elime aldığımda biliyordum. Kuş cıvıltıları, yaprak hışırtıları ve tatlı esintiyle kulağıma ulaşan gitar notaları… Hepsi beni çağıracaktı.
Kitabımızın anlatıcısı Joey. İnsanların kalabalığındansa küçük tepelerde huzur bulan bir çocuk o. Aya ilk ayak basan ya da Everest’in tepesine çıkan o özel insanlar kadar kahramanca bir şeyler yapabilmenin, kısacası “bilinmeyenin kâşifi” olmanın peşinde. Bu hayallerini doğaya haykırsa da Joey, ona göre, özel olma ihtimali o kadar uzaktı ki. Belki ay, belki de Everest’in tepesi kadar uzaktı.
Joey’e soracak olsanız, o sıradanlık diyarında, kralın sıradan uşağından başkası olmazdı. Yapmaktan keyif aldığı ve iyi de olduğu birçok şey olsa da hiçbir konuda üstün bir yeteneği olduğu söylenemezdi. Gitarını seviyordu ama zorlayıcı olmayan birkaç akorda basabilecek kadar ortalamayı sadece. Dersleri de iyiydi ama sınıfın en zekisi olduğu söylenemezdi. Hal böyleyken en iyisi hayal kurmayı bırakmaktı.
Tuhaf ama insanı içine çeken bir ses duydu Joey kendine ait tepesinde. Ama neydi bu? Bir kuş mu? Bir uzaylı? Korkunç bir yaratık? Cevap ise ve biz okuyucuların ne de Joey’nin tahmin edeceği bir şeydi.
Vahşi bir kız, sihirli ezgiler mırıldanan, korkusuzca rüzgarla dans eden, masallara ait bir kız. Her sözü, her adımı bir gizemdi. Her bakışı anlaşılmaz derin bir okyanus. Sanki acılarla dolu bir geçmişe karşı özgürlüğe koşan bir ruhu vardı. Birbirine zıt akan bu iki suyun arasında şaşırtıcı bir biçimde boğulmadan duruyordu. Kimseden de bir yardım beklemiyordu.
Peki şimdi ne yapacaktı Joey? Sıradan hayatına geri mi dönecekti? Hayır, imkansızdı bu. Sadece bu yabancının değil, bu tepenin, ağaç evin, rüzgâr telefonunun sırrını çözmek zorunda hissediyordu kendini. Tüm bu gizemler ona çok iyi bildiği hayatının tam ortasında, hiç bilmediği bir yer sunuyordu. Ne pahasına olursa olsun o yere doğru gidecekti. Yolun sonunda kendini keşfedeceğini, yeteneklerini, tutkularını ve hayata dair umudunu da bulacağını hiç mi hiç tahmin etmeden.
Bazen başkasına merhem olmak, kendimiz için en iyi ilaçtır. Bencilce değil de yaprakların rüzgâr yardımıyla birbiriyle konuşup sonsuz bir melodi yaratması gibi usulca ve sevgiyle. Doğa, temiz hava, özgür ruhlar, korkak korkular, mutlu sonlar, el yapımı şarkılar, üzücü anılar, iyileşen kalpler… Kulağa güzel geliyorsa tüm bunlar bu kitap tam da size göre demektir.
Martine Murray’in çocuk edebiyatına kazandırdığı başka bir değer Marsık ve Ben. Tuğçe Özdeniz’in çevirisiyle, adeta Türkçe yazılmış kadar sıcak bir dille karşılıyor okuyucularını. Kısacası, siz de benim gibi kıştan kaçmak istiyorsanız, artık ne yapacağınızı biliyorsunuz.
Kitap: Marsık ve Ben
Yazan: Martine Murray
Çeviren: Tuğçe Özdeniz
Resimleyen: Kat Chadwick
Tür: Roman
Yaş aralığı: 11, 12, 13 +
Sayfa: 160
Fiyat: 34 TL
İlk yorum yapan siz olun