İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Öpücük Ne Renktir?


Üzerinde tartışılması gereken o kadar değerli çocuk kitapları var ki… Ancak bugün, mikrofon, son zamanlar da okuyup beğendiğim Öpücük Ne Renktir? adlı kitapta. Şu an bu yazıyı okurken Öpücüğün rengi mi olur? sorusunu soruyorsunuzdur diye düşünüyorum. Ben de İspanyol yazar Rocio Bonilla tarafından kaleme alınan, Müren Beykan’ın çevirisiyle hayat bulan bu mini ama etkisi derin öyküyle tanıştığımda aynı soruyu kendime sormuştum. İçimizde kıpırdayan bir merakla kitapları okumaya başlamak çok büyük bir neşe kaynağı olsa gerek.

Yerinde duramayan, çokça düşünen, bisiklet süren, balkonundaki çiçekleri sulayan, öykü dinlemeyi seven bir Monika var karşımızda ama sadece bunlar mı? Onun hayal gücü oldukça geniş ve resim yapmayı da her şeyden daha çok seviyor. Bugüne kadar çizmediği şey yok. Bir gün aklına öpücük geliyor. O ne renk ki acaba, neye benzeyebilir? diye düşünüp duruyor. Bla bla blalar uçuşuyor zihninde. Sıcak bir renk olan sarı, ona güzel olanı hatırlattığı gibi sevmediği bir durumu da çağrıştırıyor. Kırmızı, mavi, beyaz, pembe, gri, kahverengi de öyle… Bir türlü işin içinden çıkamıyor ve annesinden yardım istiyor. Cevap ise, tüm renkler oluyor. Evet, öpücük de her şey gibi rengârenk aslında. Sözgelimi, siyah illaki kötü mü olmak zorundadır? Elbette hayır. Kim demiş? Bizde çok çeşitli duygular uyandırabilir. Bir rengi olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirmek pek doğru değil kanımca. 

Kitap sayesinde renklerin duygular üzerindeki etkisinin izlerini görüyoruz. 3 yaş ve üzerine seslenen hikâyenin dil ve anlatımı karmaşadan yoksun, dupduru. İçerisinden pek çok kazanım/değer çıkarılabilir: Sevgi, özgüven, estetik, yaratıcılık. Bu yaş grubunda çocukların keşif, merak duyguları çok güçlü ve aktif olduğundan dolayı onların soruları tükenmez kaleme dönüşebiliyor. Hiç bitmiyor. Resimler, tıpkı Monika’nın ruh hali gibi dağınık, her yere saçılmış, özgür ruhlu. Renklerin karakterde yarattığı farklı ruh halleri de güzel yansıtılmış. Kitabın kapağı, boyutu, yazıların büyüklüğü de bu yaş grubu için uygun. Resim – metin uyumu var ancak ben her zaman onların birebir uyumlu olması gerektiğini düşünmüyorum. Bazen, ikili arasında boşluklar bırakılarak çocukların kendi hayal gücüne göre bunları doldurmasını da önemsiyorum.

Kitapla ilgili bazı önerilerimi de sizlerle paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum. Öpücük Ne Renktir’in arka kapağında ‘’Renklerin duygular üzerindeki etkisini çocuksu bir coşkuyla anlatan, enerji dolu bir kitap!’’ ifadesi yer almaktadır. Hangi yaşa seslenirsek seslenelim cümlede geçen altı çizili kelimeyi kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun yerine çocuk coşkusu ve enerjisiyle demek bence daha güzel olabilir. Çünkü çocuk edebiyatı, çocuksu edebiyat değildir. Bu ifade, bende ‘’basite almak’’ çağrışımı uyandırıyor. Halbuki o özel bireyleri hafife almamalıyız. Bu nedenle ‘’çocuğa özgü’’ kavramını daha çok seviyorum. Umuyorum çoğalır. Kitap, çocukların renklerle arkadaş olmaları için de güzel bir örnek. Çocuklarla renklerle ilgili sohbetler edilebilir. Onların renkler hakkında düşünmeleri sağlanabilir. Siyah olumsuz, beyaz ise olumludur demektense çocukların bunlar hakkında özgürce düşünmelerine fırsat verilebilir. Çünkü bana göre tanımlamak; sınırlandırmaktır. Belli bir alanda hapsolmaktır. Onlara izin verelim de muzu pembe, mor, yeşil yapsınlar. Çocuk, çileğin doğası gereği kırmızı olduğunu bilsin ancak onu hayalinde kırmızı olarak adlandırmak zorunda değil. Bırakalım, istediği gibi zihninde dolaşsın. Nasıl ki öpücük gibi soyut bir kelimeye  maviyi, beyazı, griyi verebiliyorsa gördüğü somut nesneleri de bir renk kutusunun içinde gezdirebilmeli.

Hayatta her şeyde bir renk vardır. Önemli olan onu bulmak ve kucaklamak. Bir kedi siyah diye ona kötü mü demeliyiz? Ya da onu sevmekten vaz mı geçmeliyiz? İşte öpücük de öyle. İçinde her rengi barındırabilir. Ayrıca baş karakterimizle ilgili ufak iki bilgi daha paylaşmak istiyorum. Monika, perileri ve prensesleri sevmiyor. Kendisi bir sihir veya kurtarıcı aramıyor sanırım…

PERİLERDEN de PRENSESLERDEN de hiç hoşlanmam ben!!! (s.32).

Ama SEBZE yemekten hiç hoşlanmam; oysa onlar da yeşil. Ne brokoli ne ıspanak ne de bezelye severim. Eh, belki birazcık enginar olabilir (s.11): Monika, sebzeden de uzak duruyor. Sevmek zorunda da değil. Ancak yeşili, sebzeleri beğenmediği için kötü bir renk olarak algılıyor ve hemen öpücük için başkasını bulmaya koyuluyor….

Dünyanın yerinde duramayan tüm Minimoniler’ine, özellikle de benim Minimoni’m olan Monica Mercader’e…

Mutlu okumalar…

Yazan: Ekin Soytürk


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir