Hepimiz hayatımızda en az bir kez “Plüton neden gezegenlikten çıkarıldı?” yazıp aramışızdır arama motorunda. Bu hikâye kulağımıza hep bir nebze hüzünlü gelir, Plüton’un artık gezegen sayılmayacağı durumuna içten içe üzülürüz. Ama öyle değil, bu hikâyeye başka bir pencereden de bakabilmek mümkün. Eğitimci, yazar Şeyma Çekici ile +4 yaş ve üzeri tüm çocuklar için hazırladığı Plüton’un Dünya Umurunda Değil adlı resimli kitabını konuştuk.
Şeyma Hanım gerçekten Plüton’un Dünya Umurunda Değil mi?
Evet çünkü Plüton ne istediğini çok iyi biliyor ve kendinden emin. Eğer öyle olmasaydı, yaptığının doğruluğu hakkında ya da ulaşmak istediği hedef konusunda şüphesi olsaydı, o zaman Dünya’nın ne dediğini önemserdi ve sınıftan atılmamak için onların istediği gibi olmaya çalışırdı.
Sizi daha önce yazdığınız yetişkin kitaplarından tanıyoruz. Kaleminizi çocuk edebiyatına kırma fikri nasıl geldi?
Aslında biraz kalemimi bulmak istedim. Birkaç farklı alanda yazma isteğim ve projem vardı ama hangisinin daha keyifli ve bana yakın olduğunu anlayabilmem için yazmam gerekiyordu. Çocuk edebiyatı bana en uzak alanlardan biriydi fakat birden kendimi o alanda buldum. Çocuklar için kişisel gelişim fikriyle o adımı attım.
Plüton’un hikayesini yazmaya nasıl karar verdiniz?
Önceleri aslında yetişkinlere hitap eden, kişisel gelişim türünde bir kitap için yola çıkmıştık. O kitap neredeyse kendini tamamlamaya yakınken, editörüm ve yakın dostum Zeynep’le “Plüton gibi olabilmek” bakış açısının aslında çocuklukta kazanılması gerektiğini konuştuk. Çocuklar için pek böyle kitaplar yok derken bir gece Plüton bir anda kendini yazdırdı.
Hepimiz onun için çok üzüldük, hatta sosyal medyada bile zamanında epey konuşulan bir durumdu. Sizin kurduğunuz hikâyede ise Plüton bu duruma hiç aldırmıyor. Sahiden böyle bakabilmek mümkün mü?
Tabii ki her olaya tamamen böyle bakabilmek mümkün değil. Çünkü fikirlerini çok önemsediğimiz, gönül bağı kurduğumuz ya da çocukluktan beri koşullu sevgisini ve ilgisini çekmeye çalıştığımız insanlar var etrafımızda. Bireysel olarak birinin ne dediğini kulak ardı etmek zor ama kitleleri önemsememeyi öğrenmek hayatımızı kolaylaştıracak olan şey. Çalışırsam el âlem ne der, çalışmazsam ne der, gidersem ne der kalırsam ne der? Çünkü el âlem bireysel olduğunda, konuştuğumuzda yaptığımızın doğruluğuna ikna edebileceğimiz ama el âlem bir topluluk olduğunda birbirine bakarak ikna olan, bizi yanlış yolda olduğumuza inandırabilecek bir olgu. Evet el âleme karşı Plüton gibi olabilmek zor ama mümkün.
Plüton’un hikayesiyle çocuklara farkındalık kazandırmayı önemsediğinizi anlıyoruz. Bu kitabı yazarken temel motivasyonunuz neydi?
Sosyal medyada büyük kitlelerle tanışmam aslında bu bahsettiğim “el âlem ne der”e karşı açtığım bir savaşla oldu. Dağınık ev, dağınık mutfak fotoğrafları paylaştım. Herkes evin en derli toplu yerini sunarken ben en dağınık kısmını gösterdim. Bu aslında kendi içimdeki “el âlem ne der”i kırmaya çalıştığım bir noktaydı. Herkes anneliğe methiyeler dizerken ben zorlanıyorum dedim. Sonra toplumda bunu yapmaya ihtiyacı olan ama cesaret edemeyen bir sürü insan olduğunu gördüm. Kendi çocuklarıma da bunu vermek için uğraştım. Ama kızım zaten el âleme tepki olarak doğmuş gibiydi. Bir gün bahçede bir erkek çocuğa “saçım güzel olmuş mu?” diye sordu, çocuk hayır deyince “sen beğenmeyi bilmiyorsun” dedi. İşte bize lazım olan motivasyon bu, dedim. 🙂
Çocuklara farkındalık kazandırmak, sınır bilgisi öğretmek her zaman çok kolay olmuyor. Ebeveynlere neler önerirsiniz?
Bu konuda aklıma gelen ilk şey günlük hayatın içindeki ufak tefek müdahalelerimiz. Çocuk hırka giymek istemiyor “hayır ama üşüyorsun” diyoruz, “yemeyeceğim” diyor “hayır ama doymadın” diyoruz. Biz onun yerine seçip karar verirsek, nasıl ne istediğini bilen çocuklar yetiştirebiliriz ki? Günlük hayatın içindeki bu müdahaleler en önemli kısım. Onun dışında ebeveynleri, aile büyükleri, arkadaşları tarafından şöyle yapmazsan küserim, üzülürüm gibi manipülasyonlara aldırmamayı öğretmeliyiz. Bir gün “Benim istediğimi oynamazsan küserim,” demişti arkadaşı oğluma. Ben de, “Küsmek onun problemi, küsmesin diye istemediğin bir şeyi yapma. Bu tür durumlar konuşarak ve ortak bir karar verilerek çözülür,” demiştim. Bunlar ufak tefek ama Plüton olmayı engelleyen ayrıntılar. 🙂
Plüton’un Dünya Umurunda Değil kitabında bir karakter olsanız hangi gezegen olurdunuz?
Aslında hayattaki her bir rolüm için başka bir gezegen olurdum. Mesela anne kimliğim Jüpiter gibiyim, “biraz daha ye, güçlenmek için ye, uzamak için ye,” halim vardır. Yakın arkadaş kimliğim bazen Neptün gibi, aşırı empatik ve duygusal. Eskiden tüm kimliklerimde insanlara karşı Dünya gibi yargılayıcıydım, şimdi onu aşmaya çalışıyorum. Hedefim Plüton gibi olabilmek. 🙂
Yeri gelmişken soralım, bu hikâye hayatınızdan izler taşıyor mu?
Evet ben de etrafımdaki Dünyalara karşı Plüton gibi olmaya çalışan biriyim. Topluma biraz aykırı yanlarım olduğu için sık sık sınıftan atılmakla tehdit ediliyorum. 🙂
Hem eğitimcisiniz hem anne hem de öğrenci hem de yazar… Tüm bunları bir arada yürütmek sizi zorluyor mu?
Bu yoğunluğu ve öğrenmeyi, keşfetmeyi çok seviyorum. Yaptığım her işi severek yaptığım için öğretmenlik de öğrencilik de yazarlık da annelik de bir yük değil, hepsi birer hobi gibi. Beni tek zorlayan bunların ayrı ayrı vakitler istemesi. Bu sebeple annelik konusunda hep bir vicdan azabım oluyor, “çocuklarıma ayırmam gereken vakitten mi çalıyorum” diye.
Minik Plüton’lara neler söylemek istersiniz?
Bir sınıfta farklılıklarımızla var olabiliriz. Etrafınızda farklı olan kimselere kucak açın, Dünya gibi bir hata yaptığınızda özür dilemeyi bilin, Neptün gibi gönülden bağlı olduğunuz arkadaşlarınız olsun, Plüton gibi hayal kurun ve peşinden koşun.
İlk yorum yapan siz olun