Serhan Ok’un Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan romanı Arkadaşım Çelik, modernle gelenekselin, insanla makinelerin ve doğa ile teknolojinin karşı karşıya geldiği bir gelecekte geçiyor. Ana karakter Sena’nın yaşadıkları, yalnızca bir taşınmanın getirdiği zorlukların ötesinde, insanlığın evrimini ve dünyayı nasıl şekillendirdiğimizi sorgulayan felsefi ve edebi bir anlatı sunuyor.
Eski ile Yeni Arasında Sıkışan bir Kız
Sena, ailesiyle birlikte şehirden doğal bir yaşam alanına taşınıyor. Eski dünyasında ileri teknoloji ürünleri, robotlar ve dijital hayat ona alışılmadık gelmiyordu. Ancak yeni evinde her şey daha geleneksel: toprağa dayalı bir hayat, organik yiyecekler ve teknolojinin geri plana itilmiş olduğu bir düzen. Taşınma süreci Sena için zorlayıcı olurken, bu geçiş modern ile geleneksel arasındaki çatışmayı da güzel bir şekilde yansıtıyor.
Sena’nın yeni okuluna başlayacak olmasıyla birlikte “şehirli” kimliğinin ona karşı bir önyargı oluşturabileceği söyleniyor. Bu ayrım, bir zamanlar doğadan uzaklaşan insanlığın şimdi tam tersi bir yolda ilerlediğini gösteriyor. Teknoloji doğal dengenin önüne geçtiğinde, insanlar eski değerlere dönme ihtiyacı duyuyorlar.
Çelik At: Teknolojinin Antikaya Evrimi
Hikâyede Sena, bir çelik atla karşılaşıyor. Ancak bu at, organik bir varlık değil. Bu at ileri teknolojiyle yaratılmış bir yapay zekâ yarış atı. Zamanla, Sena bu atı gizlice saklamaya ve ona bağlanmaya başlıyor. İlk başta ailesi, bu “hayali arkadaş” fikrine karşı çıksa da atın gerçekte var olduğunu fark ettiklerinde olaylar farklı bir yöne evriliyor.
İnsanlığın hayvan soylarını tükettiği bu dünyada, çelik at neredeyse bir relik, bir anıt gibi değer görüyor. Teknolojinin ulaştığı nokta, organik yaşamın yok edilmesine sebep olmuş ve insanlar bu kaybı telafi etmeye çalışıyor. Ancak, onlar için bu telafi, eski değerleri anlamaktan çok, yeni teknolojileri satın almak anlamına geliyor.
Çelik at, sadece bir ulaşım aracı veya robotik bir varlık değil, aynı zamanda hikâyenin merkezindeki ahlaki ve ekonomik tartışmayı da temsil ediyor. Atın bir “antika” olarak algılanması ve satın almak isteyen simsarların ortaya çıkması, gelecekte bile kapitalizmin değerleri nasıl şekillendirdiğini gösteriyor.
Burada bir ironi de önümüze çıkıyor. Gelecekte insanlar doğayı tüketmiş, hayvanları yok etmiş, ancak bu kaybın yerine “yapay” değerler koyarak onu telafi etmeye çalışıyorlar. Ancak, Sena’nın gözünde çelik at, sadece bir makine değil; o, yeni hayatının, yeni başlangıcının bir parçası.
Hikâyenin sonunda at yoruluyor, hatta bir noktada kullanılmaz hale geliyor. Ancak hikâye burada bitmiyor. Sena’nın çelik atından bir bisiklet yapılıyor. İşte burada anlatının en derin mesajı ortaya çıkıyor.
Değişim korkutucu olabilir, ama yeni başlangıçlar daima farklı biçimlerde var olabilir.
Sena’nın yaşadığı bu serüven, doğa ve teknolojinin birbirine karşıt olmadığını, aksine birbiriyle uyumlu şekilde var olabileceğini gösteriyor. Çelik at bir bisiklete dönüşüyor; bu da belki de teknolojinin insanlığa daha sıcak, daha küçük adımlarla entegre edilmesi gerektiğini ima ediyor.
Arkadaşım Çelik yalnızca bir çocuk hikâyesi değil; değişen bir dünyada kimliğimizi, doğayla ve makinelerle olan ilişkimizi sınamamıza olanak tanıyan çok katmanlı bir anlatı. Sena’nın hikâyesi, gelecekte yaşayabileceğimiz dünyalar üzerine düşünmemize sebep olurken, teknoloji ile doğa arasında bir denge kurmanın mümkün olup olmadığı sorusunu bizlere bırakıyor.
YAZAN: ŞEVVAL TUFAN
İlk yorum yapan siz olun