İnceleme: Ömer Ünal
Romantizmin yükselişi ve Ursula Le Guin’in deyişiyle gerçekliğin çöküşü, edebiyatın dümenini fantastik kıyılara doğru kırmasına neden oldu. Fantastik kahramanlar ve efsanevi olaylar da çocuk kitaplarında kendine yer bulmaya başladı.
Kitap adlarında da demonik varlıklardan özellikle “canavar” özel bir yer edindi. Sara Şahinkanat’ın yazdığı ve Ayşe İnan Alican’ın resimlediği “Üç Kedi Bir Canavar” kitabı bu açıdan oldukça önemli. Ayrıca Aytül Akal’ın “Moko ile Dinozo” serisindeki her kitabın adında canavar sözcüğünün yer aldığını da belirtmek gerek. Şirin Dağtekin Yenen’in “Bir Canavar Gördüm Sanki”, Zeynep Alpaslan’ın “Arkadaşım Canavar” kitapları da konu ile ilgili verilebilecek diğer örnekler.
2020 yılının güzünde raflardaki yerini aldı “Kar Kurdu ve Canavar”. Güzin Öztürk’ün 2018 Tudem Edebiyat İkincilik Ödülü’nü alan kitabı, canavar temasını gerçekliğin farklı bir örüntüsü olarak sunuyor okuyucusuna. Nitekim, Borges de canavar kavramının gerçeklikle ilgisini vurgulayarak onu şu şekilde tanımlamıştı: “Canavar; gerçek varlıkların bir araya getirilmesinden oluşmuş bir birleşimdir ve bu birleşim, bir araya getirilebilecek parçaların çokluğundan dolayı tasarım olarak sayısız şekilde oluşturulabilme imkânına sahiptir.”
Canavar, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te “masallarda sözü geçen yabani, yırtıcı hayvan” şeklinde tanımlanırken Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük’te kelimenin “canlı, yaşayan” anlamına geldiğini, isim olarak da “zararlı hayvan” şeklinde kullanıldığını belirtir. Özhan Öztürk’ün Folklor ve Mitoloji Sözlüğü’nde canavar sözcüğünün karşısında “masallarda sözü geçen iri, çirkin, yabani ve yırtıcı hayvanların adıdır.” ifadesi yer alır.
Peki, nedir çocuk ile canavarı sanatsal bir eserde aynı potada eriten duygu? Kaçınılmaz sözcük aslında “korku” dan başkası değildir. Çünkü insan, var olduğu günden bu yana türlü korkular ile iç içedir. Korku ve gotik edebiyatın ünlü yazarı Howard Philips Lovecraft ise korkunun insanlığın en eski ve güçlü duygusu olduğunu ve korkunun da en eski ve güçlüsünün bilinmeyene duyulan korku, olduğunu söyler.
Demonlar üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanıdığımız Seçkin Sarpkaya, korkunun bir zayıflık değil tam tersine savunma mekanizması olduğunu düşünmektedir. İnsanlığın en erken dönemlerden itibaren korkularını olağanüstü varlıklarla sembolleştirmiş ve onları anlamlandırmaya, ifade etmeye ve bir nevi katharsis ile rahatlamaya, onlarla baş etmeye çalıştığını söyler. Bu bağlamda “Kar Kurdu ve Canavar” kitabının canavar imgesi üzerinden çocukların korkuları ile baş etmelerini ve bilinmeyeni bilinen ile bütünleştirerek okura farklı bir boyut açma imkânı sağladığını belirtmekte yarar var.
Patrick Ness’in “Canavar’ın Çağrısı” adlı kitabında bir çocuğun yetersizliklerini ve hasta olan annesinin kendinde yarattığı psikolojik tahribatı nasıl yenebileceğini okumuştuk. Hatta beyaz perdeye de aktarılan bu kitap, ardıllarına da esin kaynağı olmuştu.
Güzin Öztürk’ün “Kar Kurdu ve Canavar” kitabını okurken de bir yandan aklımda Borges’in tanımı, diğer yandan da Ness’in kitabı dolaşıp durdu. Mizgin’in babasının karlı ve soğuk bir Kars gecesinde yitip gidişini okuduğumuz ilk satırdan minik kuşun kanatlandığı son satıra değin akıcı bir üslup ve hiç dinmeyen bir heyecan ile kitabı okudum.
İnsanlar tavuk yerken sorun yoktu ama sıra kurda gelince sorun oldu, cümlesi ile insanın kendini evrenin merkezine koyma hastalığını okuyabiliyoruz. Ayrıca kadın ve eğitim konusundaki olumsuz algılar ile aile düzeninin yıkımına neden olan kimi bağımlılıklar kurgunun içine güzelce yerleştirilmiş.
Olumsuz ve itici bir baba figürü, Mizgin’in korkuları üzerinden mor elli bir canavara dönüşmüş. Burada dikkatli okur, ilk sayfalarda bu benzetmeyi kolaylıkla yakalayabilir ancak ilkokul ya da ortaokul çağındaki bir çocuk okur için aynı düşüncede değilim. Bu da ilerleyen sayfalarda benzetmeyi yakalayamayan bir okur için büyük sıkıntı.
Av ile avcının yer değiştirdiği, insan ve doğanın mücadelesine şahit olduğumuz paragraflar okuru sorgulamaya iterken Mizgin’in iç dünyasına doğru da bir yolculuğa çıkarıyor. Babasının geç saatlerde eve geldiği o anlar, herhangi bir animasyon filminden kareler gibi akıp gidiyor zihnimizde.
Tüm bunların yanı sıra Mizgin’in babasının çok hızlı bir şekilde özüne dönmek istemesi, ateş düşürücü ilaçların olmadığı bir şehirde Mizgin’in pedagoga götürülecek olması gibi ifadeler kurgudaki kimi karşıtlıklar olarak göze çarpıyor.
“Kim Korkar Hain Kurttan” kitabından sonra bir kitapta daha masallarda kötülenen kurdun aslında ne kadar insancıl olabileceğini okumak güzel şeydi. Kars’ın soğuğunda Mizgin ve arkadaşı Zeynep ile beraber karlara bata çıka yürümek de cabası.
Sevginin değiştirici gücüne şahit olabilmek ve Mizgin’in babasına söylediği gibi canavarlara sevmeyi öğretmenin gizemli yollarını keşfedebilmek için “Kar Kurdu ve Canavar” sizleri bekliyor. Korkularınızla yüzleşmeye henüz çocukken başlarsanız, büyüdüğünüzde dünyanın daha yaşanılası bir yer olduğunu kavrayabilirsiniz.
Kar Kurdu ve Canavar
Güzin Öztürk
Tudem Yayınları, 112 sayfa

İlk yorum yapan siz olun