Çağdaş Amerikan edebiyatının önemli kalemlerinden Sally J. Pla’nın Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan ilk Türkçe çevirisi İçimdeki Okyanus, şu cümlelerle tanıtılıyor: “Maudie, yaz tatillerini çok sevdiği babasıyla geçiren, otizmli bir çocuktur. O yaz, Kaliforniya ormanlarını yutan büyük yangında, babasının dağ kulübesi de küle döner. Babasının büyüdüğü sahil kasabasına taşınmak ve karavanda yaşamak zorunda kalırlar. Lüks hayat düşkünü annesinin ve üvey babasının yanına dönmek istemeyen Maudie, yeni arkadaşlar edinir. Usta sporcu Etta sayesinde dalga sörfü öğrenmeye başlar. Kasaba festivalindeki yarışma için hazırlanırken, aklında sadece kışın da babasıyla kalmak vardır…” Bu merak uyandırıcı kurguyu kaydeden yazar; ilginç bir gelenek olsa gerek edebiyata gazetecilik sahasından geçenlerden. Onun özelde çocuk edebiyatına yönelmesiyse özel eğitim alanında hak savunucusu olarak üstlendiği vazifeler sonrasına tesadüf ediyor. İlk çocuk romanı The Someday Birds, 2018’de New York ve Los Angeles halk kütüphanelerinin en iyi kitaplar listesine girdiğini, engelli bireylerin hayatına ilişkin gerçekçi betimlemeleriyle dikkat çeken Günün Birinde Kuşlar’ın Dolly Gray Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü kazandığını hatırlatalım.
Sesler, Kokular ve Manzaralar…
Hikâye; “Değişimin sert dalgalarıyla yüzleşmenin nasıl bir his olduğunu bilen herkese…” ithafıyla başlıyor ki satırların arkasındaki asıl dünyaya işaret eden bir levha bu. Yazar; kitabın açılışında bizi şu cümlelerle bize bir şeyler fısıldıyor: “Yazmaya başladığım an, bir dolu şey kalemimin ucundan çığ gibi akmaya başladı. Yoğun Dünya Teorisi adı verilen bir otizm teorisi var. Temel olarak bizlerin dünyayı farklı hissettiğimizi söylüyor. Algısal bir tufan gibi. Her şey çok gürültülü, çok parlak, çok iğneleyici, çok fazla. Yoğun Dünya Teorisi bana çok anlamlı geliyor; çünkü her zaman seslerin, kokuların ve görsel patlamaların içinde boğuluyormuşum gibi hissediyorum, aşırılık dalgalarında çalkalanıyorum.”
“Keskin Renkler Yok, Sürprizler Yok!”
Sally J. Pla’nın andığı söz konusu kuramla alakalı yerinde birkaç bilgi vermek isterim: Buna göre; otizm spektrumundaki herhangi bir çocukta temel bilişsel sonuçların aşırı algı, aşırı dikkat, aşırı hafıza ve aşırı duygusallık olduğu öne sürülür. Londra Eğitim Enstitüsü’nde Otizm ve Eğitim Araştırma Merkezi Öğretim Görevlisi Uta Frith, yazdığı makalede söz konusu “hastalığı” incelemiş ve görüştüğü kişiler üzerinden şu sonuca varmıştı: “Çocuğun yaşamının erken evresinde tekrar, aşırı korkuya verilen bir tepkidir. Otizmli kişi çok fazla algılar, hisseder ve korkar. Bırakın rutinleri olsun, bilgisayar yok, televizyon yok, keskin renkler yok, sürprizler yok. Bu, ebeveynlere yapmaları söylenenin tam tersidir. Aslında, yaşamın erken evresinde filtrelenmiş bir ortam geliştirebilirseniz, duyusal zorlukların çoğu olmadan inanılmaz dahi bir çocuğa sahip olabileceğinizi düşünüyoruz.”
Konuşmak, Her Zaman İşe Yarar!
İçimdeki Okyanus’a dönersek; Maudie’nin anne ve babasıyla boşandığı bir sahne var ki özellikle ebeveynlerin burayı dikkatle okumalarını tavsiye ediyorum. Kokuların, seslerin, temasların, görüntülerin manzarası altında ilerleyen hikâye, yazarın akıcı ve dokunaklı üslubuyla sakince ilerliyor. Kahramanımızın küçük yaşlardaki sezdiği, hissettiği, gördüğü dünyanın başka evrelerine şahitlik ediyorsunuz. Bu, gerçekten özel bir deneyim. Banu Ünal’ın Türkçeye çevirdiği bu kitabın son satırlarını size yazılmış bir mektup gibi de okuyabilirsiniz, kendi namıma ben öyle yaptım: “Konuşmak gerçekten işe yarıyor. Annemin bana öğrettiği gibi duyguları içeride bir yere kilitlemekse, işe yaramıyor. Bunu artık biliyorum. Tıpkı leopar köpekbalığının yosun yataklarının karanlık derinliklerinde yüzdüğünü gördüğümüz o gün Etta’nın söylediği gibi. Onlara doğru ve net şekilde bakmayı becerdiğinizde her şey daha az korkutucu hâle geliyor…”
İnceleme: Sevim Şentürk
İlk yorum yapan siz olun