İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Song of the Sea: Duyguları Kabullenmenin Hikâyesi


Eğer duygularınızı bir kavanoza koyup onlardan kaçma ihtimaliniz olsaydı bunu yapmak ister miydiniz?

Hayatımız boyunca çeşitli duygularla karşı karşıya kalırız ve bazı duyguları “olumsuz” algılayarak görmezden geliriz. Oysa “Üzüntüden korkma: Hatta ona bir isim ver. Onu dinle. Ona nereden geldiğini ve neye ihtiyacı olduğunu sor.” der Eva Eland Üzüntü Kapını Çaldığında kitabında. Her duygu hayatımıza farklı bir renk katar ve duygularımızla yüzleştikçe farklı canlıları anlamaya başlarız. Bunu yapmayıp duygularımızı kavanozlara sakladığımızdaysa başka canlıların varlığını tehdit eden acımasız bir karaktere dönüşebiliriz.

Görsel: When Sadness Is at Your Door, Eva Eland.

İrlanda’nın yerel hikayelerinden esinlenerek kurgulanan Song of the Sea tam da böyle bir karakterin olduğu bir maceraya davet ediyor bizi. Senaryosu Will Collins‘e ait olan filmin yönetmen koltuğunda Tomm Moore oturuyor. Aile, kardeş olma, farklı canlılara saygı duyma, duyguları kabullenme gibi temalar büyük bir ustalıkla işleniyor. Kendine has tarzı ve müzikleri ile dikkat çeken Song of the Sea hem çocukların hem ebeveynlerin beğenisini topluyor.

Filmin Konusu

Her sahnesi birbirinden büyüleyici çizimlerle dolu olan filmin başında adada yaşayan gayet mutlu bir aile ile tanışıyoruz. Conor ve Bronagh’ın oğulları Ben ile yeni bebeklerini beklerken evlerini hazırladıkları sahnede ilk melodimizi duyuyoruz. Film boyunca da bu tılsımlı havadan hiç uzaklaşmıyoruz. Hemen bu sahnenin ardından yıllar geçiyor ve Saoirse’nin 6. yaş gününe gidiyoruz. Ben kardeşini beklerken çok heyecanlı olmasına rağmen annesini doğum sırasında kaybettiği için hep Saoirse’yi suçluyor. Tüm zamanını köpekleri Cú ile geçirirken kardeşinin sorumluluğunu almaktan da mutlu gözükmüyor.

Görsel: Song of the Sea filminden bir sahne.

Filmin nasıl ilerleyeceğini merakla beklerken Saoirse’nin foklarla olan sahnesinde büyülü dünyaya adım atıyoruz. Annesinin Ben’e verdiği deniz kabuğuna üfleyen Saoirse özel kürkünü buluyor ve denizde foklarla iletişim kuruyor. Tam da burada Saoirse’nin İrlanda mitolojisinde foklardan insana dönüşen varlıkların sonuncusu olduğunu anlıyoruz.

Saoirse’nin deniz kabuğuna üflediğini haber alan periler her yerde fok kızını aramaya başlıyorlar. -Çünkü kötü kalpli Macha, senelerdir perilerin duygularını kavanozlara toplayarak onları taşa çeviriyor. Fok kızı hariç kimse de bu durumu değiştiremiyor.- Perilerin aramaları devam ederken çocukların adada yaşamalarını doğru bulmayan büyükannelerinin ısrarıyla çocuklar şehre gidiyorlar. Ve esas macera çocukların adaya geri dönmek için evden kaçtıklarında başlıyor. Yol boyunca geçtikleri yerleri not eden Ben, köpeği Cú ile kavuşmak için hızla ilerliyor. Burada bir çocuk ve bir köpeğin sımsıcak dostluğuna şahit oluyoruz.

Saoirse Ben’i takip ederken periler fırsat buldukları ilk anda Saoirse’yi yanlarına alıyorlar. Bu ana kadar kardeşinin özelliğini bilmeyen Ben nihayet periler sayesinde durumun farkına varıyor. Periler Saoirse’nin konuşamadığından ve özel kürkünün yanında olmadığından bihaber şekilde hemen kendilerini kurtarmasını istiyorlar. Tabii çocukları sadece periler değil Macha da buluyor ve Saoirse ona esir düşüyor. Film tam bu noktada büyük bir ivme kazanıyor ve olaylar hızla birbirini takip ediyor.

Görsel: Song of the Sea filminden bir sahne.

Filmde Öne Çıkan Konular

Filmde kız kardeşi ile hiç ilgilenmeyen ve her fırsatta onu korkutan Ben’in değişimini gözlemlemeye başlıyoruz. Onun özel biri olduğunu ve koruması gerektiğini anlayan Ben, kardeşlik adına güzel mesajlar veriyor. Özellikle kardeşini istemediğini belirten çocuklar için çok anlamlı bir film olduğunu düşünüyoruz. Denize girmekten çok korkmasına rağmen sırf kardeşini kurtarmak için suya atlaması hikayenin sımsıcak başka bir detayı olarak hafızalarımıza yerleşiyor.

Macera sadece bunlarla sınırlı değil tabii. Ben kardeşini ararken kendi geçmişinde de bir yolculuğa çıkıyor. Annesinin ölmeden önce ona “Dünyadaki en iyi ağabey olacaksın.” dediğini hatırlıyor. Annesinin söylediği ezgileri bu perilerden duyması da onu iyice duygulandırıyor ve küçük bir çocuk için bunların ne denli büyük şeyler olduğunu hissediyoruz. Kıskançlık gibi gözüken bir duygu ince detaylarla sevgiye evriliyor. Yolculuk boyunca da Ben büyümeye ve sorumluluk almaya devam ediyor. Film her duyguya yer veriyor ve bir sonraki adımda neler olacağını tahmin edemeden izliyoruz.

Çocuklar için yapılan filmlerde ana temalar genelde benzer olsa da bu film görsel ve işitsel bir şölen sunarak kendini ayrı bir yere konumlandırıyor. Ailenin önemini, duyguları yaşamak gerektiğini çok etkileyici bir şekilde aktarıyor. Oscar’a aday olduğunu belirtmekte de fayda var.

Filmin kilit karakterlerinden olan Macha’nın hikayesini duyduğumuzda da aslında her karakterin “kendince” haklı olabileceğini keşfediyoruz. Zira Macha’nın tüm bunları yapmasının ardında büyük bir aşk acısı yaşayan oğlunun acısını dindirme isteği yatıyor. Ama tabii ki bunu doğru bir şekilde yapamayan Macha herkes için tehdit unsuruna dönüşüyor. Çünkü duyguları kavanozlara saklayarak kaçmanın sonu asla gelmiyor. Hayatımızın farklı dönemlerinde acılarla karşılaştığımızda ne yapacağımızı bilemediğimiz için Macha’nın yapmak istediği şeyi az çok anlayabiliyoruz. Filmdeki Ben ve Conor da aslında yaşadıkları büyük kaybın etkisini atlatabilmiş değiller. Burada tam da başa dönüyor ve Üzüntü Kapını Çaldığında kitabındaki cümleyi hatırlıyoruz. Conor bir baba olarak acısını yaşarken çocuklarını ihmal ediyor ve olayları anlamakta biraz geç kalıyor. Yine de aile olmanın anlamı çok iyi bir şekilde aktarılıyor filmde.

Filmi izledikten sonra çocuğunuzla duyguları hakkında konuşabilir, onları saklamanın çok da doğru bir tutum olmadığını belirtebilirsiniz. Ayrıca onun film hakkında size sorular sormasını sağlayarak ve en sevdiği sahneyi çizmesini isteyerek keyifli bir aktivite yapabilirsiniz.

Filmi Özel Kılan Detaylar

Filmde İrlanda mitolojisinin dışında kültüre dair birçok detaya yer veriliyor. İrlandalı şair William Butler Yeats’in The Stolen Child şiirinden dizeleri de bunlardan biri:

“Come away, O human child!
To the waters and the wild
With a faery, hand in hand,
For the world’s more full of weeping than you can understand.”

Ben annesinin denizde boğulduğunu düşündüğü için denize girmiyor ve her fırsatta bundan kaçıyor. Hatta üstünde sürekli bir can yeleği giymesi de tam bu sebebe dayanıyor. Kız kardeşini kurtardığı sahneye kadar da üzerinden yeleğini hiç çıkarmıyor.

İki kardeşin şehre gittikleri sahnede verilen detaylardan onların Dublin’de olduklarını anlıyoruz.

Görsel: Song of the Sea filminden şehir manzarası.

Filmin müziklerinin de çok beğeni topladığını belirtmiştik. Lisa Hannigan sesiyle bir şarkıyı buraya bırakıyoruz. Ayrıca filmin tüm müziklerine müzik platformlarından ulaşabilirsiniz.

Filme Dair Bazı Notlar

Filmde olumsuz olabilecek “seni yaşlı cadı, lanet çocuklar” gibi sözler geçiyor çok az da olsa. Ayrıca Macha’nın kötü bir karakter olduğunu yansıtmak için zaman zaman ürkütücü sahneler gelebiliyor. Bu nedenle filmi 8 yaş üstü çocuklarla bunların kurgu olduğunu anlatarak izleyebilirsiniz. Mitolojik ögelerle daha önce tanışmamış bir çocuk için filmi önceden kontrol etmenizi öneririz.


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir