İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Doğanın Çağrısına Kulak Ver: Büyük Uyku


Doğayla bağımızın giderek zayıfladığı bir çağda, Sabri Safiye’nin Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlanan yeni romanı Büyük Uyku, bizleri hem içsel hem çevresel bir uyanışa davet ediyor. Kitabın merkezinde yer alan Kerem, botanik bilimine gönül vermiş bir genç. Onun bu ilgisi ailesi tarafından destekleniyor; ancak hâlâ mühendislik, tıp ya da hukuk gibi mesleklerin daha “geçerli” kabul edildiği toplumsal yapımızda kitap, bireyin tutkularını keşfetmesine alan tanıyan bir anlatı olarak öne çıkıyor.

Kerem, babasının devlet memuru bir mühendis olmasından dolayı çocukluğu boyunca birçok şehirde yaşamış. Bu durum, sürekli çocukluk arkadaşlarını geride bırakmak ve yeni ortamlara alışmak zorunda kalmak anlamına geliyor. Vedalara alışık da olsa her ayrılık Kerem için önemli bir noktada duruyor. Kerem’in üniversite ardından eğitimine devam etmek için odasından ayrılması sadece fiziksel bir uzaklaşma değil, aynı zamanda bir olgunlaşma sürecinin kapısını aralıyor. “İnsanın bazı şeylerden ayrılabilmeyi öğrenmesi gerekiyor,” cümlesi, büyümenin kaçınılmaz vedalarla şekillendiğini derin bir ifadeyle ortaya koyuyor…

Çocukluğunu farklı şehirlerde geçiren Kerem’in aidiyet duygusu zaman zaman zorlanıyor; ama bu yolculuk aynı zamanda farklılıkları tanıma, çeşitlilikle büyüme fırsatı da sunuyor. Kitap, coğrafyanın karakter üzerindeki belirleyici etkisini başarıyla işliyor.

Kerem’in yeni taşındığı kasaba, doğayla iç içe bir cennet gibi başlasa da bir maden ocağı tehdidiyle sarsılıyor. Burada karşımıza çıkan “İnsanın sağlığı bozulur, huzuru kaçarsa parayı ne yapacak?” sorusu, sadece kurgunun değil, gerçek dünyanın da sorusu aslında. Gelişme uğruna doğanın görmezden gelindiği coğrafyalarda, kalkınmanın bedelini en çok doğa ve insan sağlığı ödüyor. Bir gün öğretmeni tarafından verilen basit bir yaprak toplama ödevi, onun doğayla ilk gerçek temasını başlatıyor. Ormanı kitaplardan tanıyan bir çocuğun, ilk kez doğaya adım atmasıyla yaşadığı şaşkınlık ve hayranlık, okura kentleşmenin çocuk dünyasında yarattığı kopuşu düşündürtüyor.

Ormanda tanıştığı Nergis ise, doğayı bir bütün olarak gören, ağaçların, mantarların ve taşların bir dili olduğuna inanan, yalnızca doğayı tanımakla kalmamış, onunla konuşmayı da öğrenmiş sezgisel bir karakter. Bu karşılaşma, Kerem’in iç dünyasını olduğu kadar, okurun da doğaya bakışını değiştiriyor. Onun doğayla kurduğu bağ, bizlere pandemide kuş sesleriyle karşılaşan şehir insanının unutulmuş duyarlılıklarını hatırlatıyor.

Kerem ve Nergis’in birlikte çıktıkları keşif yolculuğu, onları madenin açtığı yaralarla yüzleştiriyor. Onların doğayı “büyük uyku”dan uyandırma çabaları, bilginin ve gözlemin de yardımıyla gençlerde cesareti nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Nergis’in ninesinden aldığı otacılık bilgisi, okuyucuda “Bilgi yalnızca deneyimle mi aktarılır?” sorusunu doğuruyor. Kitap, nesiller arası bağı sadece fiziksel birlikteliğe değil, duygusal ve kültürel mirasa da dayandırıyor.

Büyük Uyku 4, 5 ve 6. sınıf öğrencilerine hitap ediyor. Sade dili, güçlü temaları ve doğaya duyarlı bakış açısıyla hem gençlere hem de yetişkinlere hitap eden bu özel kitap bize doğayı ve kendimizi yeniden hatırlatıyor.

Yazan: Tuba Karamuklu


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir