İnceleme: Burak Soyer
İrlandalı yazar Lara Williamson’ın yazdığı, Becky Cameron’ın çizimleriyle hayat verdiği “Yeni Arkadaşım Mo”, omzunda yüklerle, yeni bir ortama ayak basan Midge’in, kendisine hem arkadaşlık hem de rehberlik yapan Mo arasında zamanla gelişen dostluğuyla küçükler için umut dolu bir hikâye sunuyor.
Henüz küçücük yaşta evinizi, mahallenizi, dalından erik kopardığınız ağacı, iki taşla kale yapıp kısır kadrolarla hava kararıncaya dek yaptığınız futbol maçlarını, yakantopu, saklambacı, sırayla binilen bisikletleri, komşu teyzelerin kurabiyelerini ama en çok da günün büyük vaktini geçirdiğiniz, “dirsek temasında” bulunduğunuz, kalemini, silgisini ödünç aldığınız, bazen şaka olsun diye vermediğiniz kalemtıraşları, unutulan bir ders kitabı sonucu iki kafanın tek bir okuma parçasında birleşmesini hatırlayın… Gözünüzün önünde canlanan o “koskoca maziyi.” Saniyelik görüntüsü bile yetiyor değil mi? Sonra aniden ortaya çıkıveren anne veya babanın mesleği icabı görev yerinin değişmesini, yeni taşınılan evdeki ilk uykusuz geceyi, yeni okulunuzun ilk dersinde bir kolu omzunuzda olan öğretmenin sizi, sizin yerinize sınıfa tanıtmasını, yeni sıra arkadaşınızın uyuz bir tip ya da akran zorbalığına müsait biri olup olmadığının getirdiği paranoyayı, okul bittikten sonra cıvıldayarak eve dönen sırt çantaları kendinden büyük neşeli güruh içindeki kocaman yalnızlığınızı ve ardından evin kapısından girerken üzerinize dikilen meraklı gözleri aklınızda canlandırın. Alışması zaten zor iken bir de telafisinin olmayan böylesi bir durumla karşılaşmak çocukluk döneminin en yıkıcı hatıraları arasındadır. Hele bir de “özel sebepler” varsa işin içinde; saklanmak için ağaç kovuğu arar kendine o küçücük beden. Sonrası malum: “Şıp, şıp, şıp…” İrlandalı çocuk kitabı yazarı Lara Williamson’ın yazdığı, Beck Cameron’ın çizimleriyle hayat verdiği, Timaş Çocuk’tan, Esma Fethiye Güçlü’nün çevirisiyle yayınlanan “Yeni Arkadaşım Mo”, yukarıda özetlemeye çalıştığım, çocukların yeni ortama ayak uydurma çabasını sade ve gerçek bir şekilde anlatan bir kitap.
Yeni okulundan içeri adım atmak üzere olan Midge (Mij)’in bir resmi ile açılıyor kitap. Kocaman görünüyor okul Midge’e. Kuvvetle muhtemel bir tereddüdün ardından okula giren Midge’i karşılayan genç ve güler yüzlü öğretmen Bay Lupin de kocaman geliyor Midge’e. Yeni başlangıçların güzelliğinden bahsediyor Bay Lupin. Midge’in annesi de böyle söylemişti. Ama Midge aynı fikirde değil. Sınıfın karşısında başı öne eğik dururken dile getiremedikleri dolanıyor aklında: “Her şey eskisinden çok farklıyken nasıl mutlu olabilirim?” diye soruyor ve devam ediyor sessizce düşünmeye: “Bir bisiklete binsem ileri değil, geri giderdim. Elimde olsa geri geri yürürdüm. Annem ne derse desin, ben gelecek günleri istemiyorum.”
Sonra Bay Lupin arka sıralardan Mo’yu çağırıyor. Artık Mo yeni arkadaşı olacak Midge’in. Ama nasıl? Hiçbir şeye yanaşmıyor Midge. Mo sınıfın hamsterıyla tanıştırıyor onu, yüzüne bakmıyor. Futbol maçına davet ediyor, kaçıyor Midge. Montunu asması için şahsına ait yer yapıyor Mo, Midge’in umurunda değil. Çiçek bahçesini gezdiriyor. Oralı bile olmuyor Midge. Küçümsediğinden, sallamadığından değil. Sırtı “yüklü” gelmiş Midge. Özlediği tek bir şey yok. O, “her şeyin” eskisi gibi olmasını istiyor. Ama Mo da inatçı. Ondan vazgeçmiyor çünkü o da aynı yollardan geçmiş. O da okula ilk geldiğinde arkadaşları kan ter içinde bahçede oynarken onları uzaktan izlemekle yetinmiş. Bir karar veriyor Mo. Midge’le konuşmaya devam edeceğini söylüyor kendi kendine. Ve bir hediye yapıyor Midge’e. Simli bir kavanoz yapıyor. Biraz yağmura benziyor kavanoz biraz da gözyaşına. O anda kavrıyor işte Midge kendisine değer verildiğini ve ilk futbol maçında kadroya dahil oluyor. Sonrası onlar sağ biz selamet…
Lara Williamson, kozasından yeni çıkmış bir çocuğun yeni bir ortama ayak uydurmasını bizzat yaşatıyor okura “Yeni Arkadaşım Mo”da. Midge’in küçük yaşta omzuna binen dertlere şöyle bir dokunarak geçip hikâyeyi travma dolu dramatik bir hale sokmuyor. Midge ve Mo’nun doğal diyalogları, kitap boyunca Midge’in içinden geçtiği süreci gerçek bir atmosfer dahilinde anlatıyor. Becky Cameron’ın bazen satırların yerini alan çizimleri sayesinde daha da kuvvetlenen metin “her yağmurdan sonra mutlaka güneşin açacağını” müjdeliyor!
İlk yorum yapan siz olun