İnceleme: Songül Bozacı
Dünyaya bir çocuğun gözlerinden baktığımızda kendimizi bir dev aynasında görüyor olabiliriz. Peki, gerçekten insanın kendisini büyük ya da küçük hissetmesi sadece görünen ile mi gerçekleşiyordur? Hislerimiz, korkularımız, düşüncelerimiz bu sürece ne kadar yön veriyor olabilir? Yaptıklarımız ve yapamadıklarımız bizlere ve çevremize nasıl yansıyor olabilir hiç düşündünüz mü? İşte tam bu eylemleri düşündüren “İspanya Algar Çocuk Kitapları Ödüllü” bir küçük kızın gözlemlerinden “Minicik miyim?” sorusunun peşine düşüyoruz bu hikâyede.
Evrende bulunduğumuz yeri düşündüğümüzde hepimiz kendimizi minicik hissediyoruz. Hatta bazen o kadar minicik ki bir kum tanesi gibi hissediyoruz. Ama biliyoruz ki hepimiz tek başımıza oldukça önemli şeyler gerçekleştirebiliriz. Bir fikrin, bir düşüncenin, bir hayalin hayata geçmesi için tek başına olsak da çabamız ile istediğimiz, hedeflediğimiz her şeyi gerçekleştirebiliriz. Tabii bu gerçekten kendini tanımak ile örtüşen bir durum olduğunda anlamlı olur. Her şeyi yapabilirsin coşkusu bazen fazla abartılıyor. Kendini bilen, sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini de bilir diye düşünüyorum.
Kendini küçük bir kız çocuğu gibi görmeyen, bezelye tanesi kadar küçük hisseden bir kız çocuğunun neden böyle düşündüğünü paylaştığı sayfalarla başlıyor hikâye. Çevresine baktığında her canlının bir amacı olduğunu, bir ağacın kocaman ve birçok hayvana yuva olduğunu görüyor. Hisleri değişmiyor. Okuduğu kitapların içinde binlerce kelime, binlerce fikir olduğunu düşündükçe ve o kitapların tamamını okuyamayacağını hayal ettikçe daha da minicik hissediyor kendini. Sonra bir sabah hayata başka bir bakış açısı ile başlıyor. Belki her gün gördüğü ama hiç o ana kadar öyle düşünmediği bir eylemi yeni bir bakış ile ele aldığında bambaşka hissediyor kendini. Mesela, mahalle arkadaşı her gün, hiç yılmadan çöpleri ayrıştırarak atıyor çöp kutularına. Bu onun için çok önemli hatta gezegen için daha önemli. Öğretmeni çok büyük bir iş yapıyor çünkü onlara bilgi aşılıyor ve çok mutlu. Komşu teyzesi yaşlı olmasına rağmen her gün yemek yapıyor ve aşevine götürüyor, çünkü o kocaman bir teyze. Doktor amca hastalarını iyi ediyor ve hep güler yüzlü. Ama gördüğü işini sevgi ile yaptıkları. Sevginin verdiği kocaman olma hissi onu da sarmalıyor. En çok bu hissi annesi ona iyi geceler öpücüğü verdiğinde anlıyor. Gölgelerde oluşturduğu bir canavar o öpücük ile yok oluyor. Çünkü biliyor ki seviliyor ve biliyor ki sevgi en büyük his. Minik olmak ya da olmamanın yaptığı iş ile bir anlamı olmadığını anlıyor.
Hayal kurdukça, dünyamız zenginleşiyor. Küçük yaşlarda kurduğumuz hayaller belki biz büyüdükçe yok olabiliyor. Eğer o hayallerin peşini bırakmazsak bir gün gerçekleştiğine şahit olabiliriz. Bir minik koca yürekli kız çocuğunun peşinden aslında bir insanlığın kendini bilme ve kendini oluşturma süreçlerine kısacık bir göz atmış olduk. Sevgi ile donatılmış her iş her zaman çok anlamlı ve çok büyük olur. Sevgi ile çevrelenmiş iseniz zaten kendinizi hiçbir zaman minik hissetmez tam tersine bu sevginin verdiği birliktelik sizi kocaman hissettirir.
Keyifli okumalar olsun… Dört bir yanınız sevgi ile dolsun…
Yazan: Vanesa Martinez
Çizen: Viv Campbell
Çeviren: Sevde Tuba Okçu
Yayınevi: Timaş Çocuk Yayınları
İlk yorum yapan siz olun