İnceleme: Sevim Altıntaş
Hemen her çocuk zihni, karanlıktan korkar, ışıksız kaldığı o ânları kolay kolay unutmaz. Sonra hayalindeki ‘şey’leri gerçek hayata taşır. Bundan sonrası üzerinden dikkatle geçilmesi gereken bir köprüdür. Çocuk, elinden tutulduğunu hissetmezse, yalpalar, sonra da aşağıda akan suya düşer. Bu kez dalgalardan korunmak ve hayata tutunmak için bir başka mücadele vermeye başlar.
İşte, İspanyol yazarlar Iria G. Parente ve Selene M. Pascual tarafından ortaklaşa kaleme alınan Alma ve Yedi Cüceler, gençler için depresyonu, metinde bulunan görsellerin de katkısıyla resmediyor. Anlatı şu perspektif üzerine kurulu: Alma, yine bir gece odasında zifiri karanlıkta oturuyordur. Ya evdeki lambadan ya da sokak lambasından bir küçük ışık mutlaka odasını süzülüyordur. Fakat Alma o gece, daha önce hiç olmayan bir şeyle karşılaşır. Kahramanımız, sonsuz ve kocaman karanlığın ortasında bir değil, tam yedi canavarın olduğunu görür. Alma’nın yatağının altında yaşayan ve geceleri onun ışığını, hayallerini, umutlarını çalmak için dışarı çıkan yedi yaratıktır bunlar. Bir ses duyar yatağının altından: Kendilerinden değil, dünyadan korkması gerektiğini söyler bu küçük canavarlar. Evet, aslında onlar Alma’yı korumak için oradadırlar. İçlerinden biri şöyle konuşur: “Dünya her zaman zarar verir. Ama biz kendini koruyabilmen için seni uyarıp olan bitenin farkına varmanı sağlarız. Ben seni karanlıkta kalırsan neler olabileceği konusunda uyarıp, çalar saatin bozulursa gecikeceğini ve çok özür dileyeceğini söylemedim mi? Sana bir uyarım daha var: Dünyaya güvenme. Canavarlara güven ve onların söylediklerine kulak ver. Biz işlerin nasıl yürüdüğünü çok iyi biliriz.”
Işığını Nasıl Geri Getireceğini Bilmiyordu
Pek tabi Alma, kimsenin gerçek olduklarına inanmayacağı korkusundan dolayı ailesi ve dostlarıyla ‘yeni arkadaşlar’ı hakkında konuşmaz. Fakat kahramanımızın bilmediği şey, onların yalnızca birlikte savaşılabilecek canavarlar olduğudur. Ancak Alma, zaman içinde canavarların onun için seçtiği yolu izlemeyi seçer. Öyle ki kendisine, ‘tuhafsın’ diyenler haklı çıkmaya başlar. Oysa Alma ‘tuhaf biri’ olmak istemiyordur. Ama içinde yaşadığı durumu nasıl anlatabilir ki? Hadi derdini paylaştı diyelim, ailesinin ve çevresinin ona ‘tuhaf’ bakmayacağını kestirebilir mi? İki yazar, çocukların ruh hâllerini onların diliyle, onların duygu dünyasıyla; hatta onların sözcükleriyle aktarıyor. Mesela ikilemin şu fotoğrafı sizce de trajik değil mi:
İşte Alma da bu yüzden yalan söylemeye başladı. Sınıfta öğretmenlerinin sesi uykusunu getirmesine rağmen onları dikkatle dinliyormuş gibi yaptı. Ödevlerini nasıl yapacağını bilmiyormuş gibi davranıyordu. Ama aslında bir odada koşturup dururken ve iki kucağında yatarken ödevlerini yapmak çok uzun sürüyordu. Sabahları yatağından kalkması da çok zor oluyordu çünkü. Üç, büyük, yuvarlak ve parlak gözleriyle onu sabaha kadar uyutmuyordu. Alma içinden gelmese bile gülümsemeyi de öğrenmişti. Bütün bunları kimselere bir şey anlatmadan kendine saklamayı da öğrenmişti. Çünkü bunlar- varlıkları bir sır olan- canavarlarla arasında kalması gereken sırlardı. Işığını nasıl geri getireceğini bilmiyordu ve hiç kimse ışığını kaybettiğini anlamasın diye ona doğum gününde hediye ettikleri ve gökkuşağının bütün renklerini yansıtan pırıltılı ceketini üzerinden hiç çıkarmıyordu.
Iria G. Parente ve Selene M. Pascual, Alma üzerinden çocukların içine düştükleri durumu, yer yer depresif, yer yer melankolik tavırların altında yatan çaresizliği gösteriyor, belki de hatırlatıyor okura. Alma’nın yatağının altında yaşayan yedi canavarla karşılaştıktan, onlarla tanıştıktan sonra hayatında yaşadığı soru/nları kaydeden yazarlar, ruh sağlığının ne kadar elzem bir hayat kaynağı olduğuna dikkat çekiyor. Bu bakımdan elinizdeki hikâye; Amerikalı yazar Raquel Jaramillo Palacio tarafından yazılan Mucize ve bir diğer Amerikalı kalem Sharon Draper’in İçimdeki Müzik kitaplarını anımsatmıyor değil.
‘İyileşeceksin, İyileşeceksin, İyileşeceksin…’
Genç Timaş tarafından okuyucuyla buluşturulan Alma ve Yedi Canavar, eskinin masallarına kısa bir mola, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in o efsunlu, romantik havasından ayrılan bir başka manzara aslında. Esma Fethiye Güçlü’nün Türkçeye çevirdiği bu kurgu; çocuk belleğinin karanlıkta başlayan, büyüyen, dallanıp budaklanan, bazen içinden çıkılmaz bir hâl alan ve hayata yeniden nasıl tutunulması gerektiğini öğreten bir anlatı, bir ikaz lambası, bir işaret levhası.
Evet, ‘iyileşeceksin, iyileşeceksin, iyileşeceksin…’ mottosuyla biten ve yirmi üç bölümden oluşan kitabın son sözleri şu: “Karanlık ne söylerse söylesin Alma, bu mücadeleyi her zaman kazanabileceğini biliyordu.”
Yazının son cümleleri de ebeveynlerin kulağına küpe olsun o zaman: Kalabalıklar arasında bir görüntü olarak akan çocuklarınızı, yalnızlıklarına terk etmeyin, onları ışıksız bırakmayın. Şayet renkleri soluyorsa, yeniden gökkuşağına uzanacakları cesaret verin onlara. Çünkü iyi bir başlangıcı herkes hak eder, hele ki çocuklar…
İlk yorum yapan siz olun