İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Banu Akeloğlu ile Söyleşi


10 hikâyeden oluşan “Dedektif Miramu” adlı  hikaye serisinin yazarı Banu Akeloğlu ile polisiye romanları ve çocuk hikayeleri  hakkındaki görüşlerini ve gelecek planlarını konuştuk. 

Röportaj: Mine Alpan

Sizi deneme, edebiyat kategorilerinde eserler yazmış polisiye yazarı olarak tanıyoruz. Repertuvarınız bu konuda aslında oldukça geniş. Sizinle yeni tanışacak okurlarımıza biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

1980 yılında Adana’da doğdum. Üniversiteye kadar Adana’da öğrenim gördüm. 2004 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Mezun olduktan sonra Adana, Kıbrıs ve İstanbul’da otomotiv sektöründe farklı firmalarda görev aldım. Öğrenim hayatım boyunca edebiyat alanında birçok yarışmalara katılıp ödüller aldım. Bu anlamda edebiyatla tanışmam ilkokul yıllarıma dayanır. Çalışma hayatım boyunca da edebiyattan uzak kalmadım. Kitap okumak her zaman vazgeçilmezim oldu. Yukarıda bahsettiğim şehirlere taşınırken ya da tatile giderken kıyafet bavulundan önce kitap çantamı hazırlardım ki bu hâlâ böyle devam ediyor. Bunun yanı sıra eğitim koçluğu, biyometrik yüz okuma ve profil tanımlama konularında da Haliç Üniversitesi’nden uzmanlık eğitimi aldım.  

Şu an bir gazetede, polisiye öykülerim ile köşe yazarlığı yapmaktayım. 2018 yılında çıkan ve iki baskı yapan polisiye kitabım; “Çünkü”, 2019 yılında çıkan ve yine iki baskı yapan ikinci kitabım; “Göz Göz Göztepe” ve en son çocuk polisiyesi üzerine yazdığım “Dedektif Miramu” isimli 3 tane kitabım bulunmaktadır.

Polisiye hikâye yazmanın, polisiye roman yazmaktan farkı nedir sizce?

Öncelikle şunu söylemek isterim ki polisiye yazmak her alanda harika bir şey. İnsanı her zaman dinç tutan ve zihni diri tutmaya yarayan bir spor dalı gibi ve bu spor beyninizi geliştiriyor. Farkındalığı arttırıp, proaktif bireyler olmamızı sağlıyor. Yerel bir gazetede polisiye öyküler yazmaya başladıktan sonra fark ettim ki, bazı insanlar kitap okumaya başlama eşiğini, başladıkları kitapları bitirememe korkusu sebebi ile geçemiyorlar. Fakat hikâye okumaktan korkmuyorlar. Başladıkları gibi bitirebildikleri hikayeler onlara gizem, heyecan ve merak duygularını ziyadesiyle yaşatıyor ve onlar da diğer kitap okuyan insanlara nazaran bu duyguları az da olsa tadıyorlar.

Okurların, medyanın, yayınevlerinin polisiye romanlara ilgisini nasıl buluyorsunuz? Sizce yeterli mi, yoksa alınması gereken daha çok mesafe var mı?

Medya ve yayınevleri hakkında çok bir şey söyleyemem fakat, onların genç ve yeni yazarlara fırsat tanıyarak okurlara ulaşmaları konusunda daha duyarlı olmalarını arzu ederdim. Okurların ise polisiyeye olan ilgisi, bekleneni karşılıyor. Mesela, Türk yazarlardan örnek verilmesi istenen sokak röportajlarında ilk sıraları polisiye yazarı Ahmet Ümit alıyor. Hak ettiği yere henüz gelememiş polisiye yazarlarının üzüntüsünün yanı sıra, en çok bilinen Türk yazarının bir polisiye yazarı olması, bizleri bir nebze teselli ediyor, mutluluk veriyor.

Bir fikir bulup onu yazmaya niyetlendiğinizde çalışma ritüeliniz ne oluyor?

Öncelikle çok heyecanlanıyorum. Her zaman yanımda taşıdığım bir not defterim var. Aklıma gün içerisinde bir sürü fikir geliyor. Çalışırken, yürüyüş yaparken vs. çünkü oturup da fikir gelsin deyip de fikrin geldiği hiç olmadı. Gün içerisinde aklıma gelenleri bu not defterine yazıyorum. Yazdıkça, zaman içinde bir çerçeve oluşuyor. Puzzle yapımı ile ters mantık. Puzzle yapmanın temel prensibi öncelikle çerçeveyi oluşturup, sonrasında içindeki parçaları yerlerine koymaktır. Bende tam tersi oluyor. Öncelikle parçaları oturtup, kendiliğinden oluşan çerçeve ile de yazdığım puzzle’ı tamamlamış oluyorum.

Gelişen teknoloji ile beraber yeni nesiller göz önüne alınınca bir çocuk kitabı yazarı olarak da günceli yakalamak için neler yapıyorsunuz ve nelere dikkat ediyorsunuz?

Açıkçası çocuk kitabı yazmak hiç aklımda yoktu. Çünkü baktığımız zaman, aslında tam tersi, çocukların okumaması gereken kitaplar yazıyordum polisiye adına. Çocuklara güzeli yaşatmayı, mutluluğu ve huzuru yansıtan güzel şeyler vermeliyiz. Kızım okula başlayana kadar çocuk kitabı fikrini hiç düşünmemiştim. Ta ki kızımla birlikte çocuk kitapları okumaya başlayana kadar. Geçtiğimiz yaz kızım, iki yüze yakın çocuk kitabı okudu. Dolayısı ile ben de okudum ve ben de bir çocuk kitabı yazmaya karar verdim. Konusu da elbette polisiye oldu. Günceli yakalayabildim mi bilmiyorum ama çocukların polisiye okuyarak, analitik düşünme yetisini ve farkındalıklarını arttıracağını düşünüyorum. Çevresine daha çok dikkat eden, algıları açık ve çözüm odaklı olmaları kitabı yazmamdaki amaçların içinde yer alıyordu. Tüm bunlara dikkat ederek, teknoloji alanında da vizyonlarını geliştirmek adına fikirler geliştirerek, Dedektif Miramu’yu yazdım.

İncelemek için tıklayın.

Bu yıl, 10 hikâyeden oluşan Cinius yayınevi etiketli “Dedektif Miramu” adlı çocuk kitabı seriniz yayımlandı. Bize bu seriden biraz bahseder misiniz?

Kitabın ismi kızımın adı, Mira’dan geliyor. Dedektif Miramu, on hikâyeden oluşuyor. On farklı ülkede gelişen olaylar ve muammaların çözülme şekli çocuklarda merak uyandırıyor. Okurken, kendi kendilerine alternatif çözüm yolları yaratıyorlar. Her hikâyede sözü geçen ışınlanma cihazı ile de teknoloji alanında, zihinlerinde bir şeyleri icat etme fikrini yeşertiyorlar. On ayrı hikâye on ayrı ülkeyi tanıtıyor. Kültürlerinden başkentlerine kadar bir sürü bilgiye erişebiliyorlar. Ülke bayraklarını öğreniyor, isterlerse onları boyayabiliyorlar, böylece görsel hafıza ile öğrenme tekniğiyle akıllarında kalması sağlanıyor. Hikâye sonlarında bulunan “Okuyalım ve Anlayalım” bölümünde ise okudukları hikayelerde bahsedilen bilgileri pekiştirip, ebeveynleriyle soru cevap etkinliği yaparak eğlenceli vakit geçiriyorlar.

Dedektif Miramu’nun devamı için planınız nedir? Bundan sonra Miramu’yu nasıl bir macera bekliyor?

Dedektif Miramu şimdilik sadece on ülke gezdi. Gideceği çok ülke, yaşayacağı bir sürü macera var. En sevdiği oyuncağı Pandi ile birlikte gidecekleri ülkelerde, maceradan maceraya koşup, gizemli olayları çözmeye devam edecekler.

Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin üyelerindensiniz. Burada yürütülen ya da gelecekte yürütülmesi hedeflenen projeler var mı?

Türkiye Polisiye Yazarları Birliği, yüzden fazla polisiye yazarıyla polisiyenin gelişimine ve yeni yazarların ortaya çıkmasına destek veriyor. Birlik yazarları, Türk Edebiyatı’na kazandırdıkları kitaplarla polisiyenin gelişimine katkı sağlıyor. Üyelerimiz arasında başta başkanımız Algan Sezgintüredi, Ahmet Ümit, Ayşe Erbulak, Günay Gafur, Doruk Ateş ve niceleri gibi çok değerli yazarlar var. İçinde bulunduğumuz pandemi şartları maalesef bazı projelerin ertelenmesine sebep oldu. Mesela, Türkiye Polisiye Yazarları Birliği olarak her yıl, “Kristal Kelepçe Polisiye Edebiyat Ödülleri” veriyoruz. Bunu bu sene online yapmak zorunda kaldık. Birliğimiz sayesinde tüm polisiye yazarları tek çatı altında toplanmış olup, birlikte olmanın verdiği güç ile ilerleyen dönemlerde festivaller, panellerle ve okur buluşmaları gibi daha nice keyifli projelerle, polisiye edebiyatını yukarı taşıyacak her türlü etkinliğe imza atacağımıza inanıyoruz.

Son olarak şunu sormak istiyorum; Beğendiğiniz yerli ve yabancı yazarlar kimlerdir?

Yerli yazarlara, Türkiye Polisiye Yazarları Birliğindeki tüm yazar arkadaşlarımı örnek verebilirim. Ek olarak Zülfü Livaneli, Oğuz Atay ve özellikle Hakan Günday’ı çok severek okurum. Yabancı yazarlardan ise Simon Beckett, Glenn Meade ve Christophe Grange, beni etkileyen ve ilham veren yazarların başında gelmektedir.

Mine Alpan

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir