İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ba’nın Olağanüstü Kitabevi: Başka Dünyalara Aralanan Kapılar


Kitaplar, bizi başka dünyalara taşıyan sihirli araçlar. Her sayfa yeni bir maceraya, her cümle farklı bir duygunun içine çekiyor bizi. Ama bazı kitaplar var ki yalnızca dünyalar yaratmakla kalmaz, o dünyaların içinde bizzat yaşamanıza da izin verir. Melis Sena Yılmaz’ın Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan yeni romanı Ba’nın Olağanüstü Kitabevi tam da böyle bir eser! Sıcacık bir aile hikâyesi gibi başlayan bu kitap sayfalar ilerledikçe, sürprizlerle dolu, heyecanı hiç düşmeyen bir maceraya dönüşüyor.

Gözlerinizi kapatın ve içinde kaydırak olan bir kitabevi hayal edin. Çatıdan aşağı inmek için bir kaydırak, köşede yumuşacık minderlerle dolu bir okuma köşesi, biraz ileride sallanarak kitap okuyabileceğiniz bir salıncak… Kitapların arasında kaybolabileceğiniz odalar, hatta uykunuz geldiğinde kıvrılıp yatabileceğiniz çadırlar… Ba’nın Olağanüstü Kitabevi tam da böyle bir yer. Peki, bu olağanüstü mekânın kahramanı kim? Dokuz yaşındaki Ece!

Ece’nin hikâyesi, aslında her çocuğun korkulu rüyası olabilecek bir trajediyle başlıyor. Anne ve babasını kaybetmiş, dünyada kimsesi kalmamış bir çocuk… Ama sonra karşısına Barış çıkıyor. Babasının en yakın arkadaşı, dünyayı gezen, sırt çantasını alıp oradan oraya savrulan bir gezgin. Bir anda hayatları kesişiyor ve Ece’nin belki de ilk defa “güvende” hissettiği bir yere dönüşüyor bu kitabevi. “Ne zaman seninle burada yaşamaya başladık, burayı olağanüstü bir kitabevine dönüştürdük; işte o zaman burası bir yuva oldu,” diyor Ece. Çünkü bazen bir yerin yuva olması için dört duvar yetmez, orayı yuva yapan hissettirdiği şeydir.

Ancak her hikâyede olduğu gibi burada da işler beklenildiği gibi gitmiyor. Şehirde esrarengiz soygunlar yaşanmaya başlıyor. Ve bir gün, bir gazete haberi Barış’ı geçmişin defterlerini açmaya zorluyor. Ece’yi, ablası Zehra ve yeğeni Robin Can’a emanet ederek bir yolculuğa çıkıyor. Ama bu sadece Barış’ın değil, Ece’nin de içinde olduğu bir gizemi çözme hikâyesine dönüşüyor. Çünkü bu kitap yalnızca bir kitabevi etrafında şekillenen bir macera değil, aynı zamanda insanın kendini keşfetme yolculuğu.

Peki ya hayalsesler? İşte romanın en büyüleyici yanı burada başlıyor.  Kitabın dünyasına girmenin, hikâyeye adım atmanın gerçek anlamını sorgulatan bu kavram, adeta yeni bir edebi keşif gibi. Kitapların içinde kaybolmak deyimini kelimenin tam anlamıyla yaşatan bir unsur. “Kitabın içindeki dünyaya giremezsen onu buraya getiremezsin, bu kadar basit,” diyor kitap. Okuyucu olarak bu cümleyi okuduğunuzda farkında olmadan kitaba daha da bağlanıyorsunuz. Çünkü bu hikâyede sesler birer süper güç, odaklanmak en büyük dost ve dikkat dağınıklığı en büyük düşman oluveriyor bir anda.

Okuma sevgisini aşılamakta zorlanan çocuklar için de Ba’nın Olağanüstü Kitabevi tam bir hazine. Zekice kurgulanmış, temposu hiç düşmeyen bir anlatımı var. Çocukların dünyasına hitap ederken yetişkinlerin de keyifle okuyabileceği, düşündürücü ve duygusal bir hikâye sunuyor. Kitap sevgisinin nasıl bir büyü olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.


Son olarak, bu romanın en önemli mesajlarından biri de aile kavramı üzerine. Aile, yalnızca kan bağıyla mı olur? Yoksa ortak duygular, paylaşılan anılar ve birbirine sahip çıkma hissiyle mi oluşur? Barış ve Ece’nin hikâyesi, bu sorulara düşündürücü bir yanıt veriyor. Ba’nın Olağanüstü Kitabevi, kitap sevgisinin, dostluğun, dayanışmanın ve keşfin romanı. Bir kitabı yaşamak gibisi var mı? Eğer bu soruya yanıt arıyorsanız bu roman tam da size göre.

Yazan: Şevval Tufan


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir