Çocuk kitapları yazarı Ayşe Gülay Hakyemez ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Ayşe Hanım merhaba. Blog sayfanızda biyografinizi okurken uzun yıllar süren çalışma hayatınızı 2007 yılında dondurup İstanbul’dan ayrıldığınız ve ekonomik krizlere, müşteri kaprislerine, aşk acısı ve aşırı tüketime veda ettiğiniz yazıyordu. “Toprakla, hayvanlarla, çiçeklerle, orman ve denizle haşır neşir, köyden az uzak bir çiftlik bozuntusunda tek başıma deneysel bir hayat sürmeye başladım” diyordunuz. Merak ediyorum, bize o dönemi ve öncesini anlatır mısınız?
Rahmetli Alaaddin Asna’nın A&B Halkla İlişkiler Şirketi’nde başladı iş yaşamım. Bireysel Bankacılığı başlattığı yıllarda Yapı ve Kredi Bankası’nda, yerli araba üretiminde entegrasyonu maksimize ettiği yıllarda Oyak Renault’da, markalarının parladığı dönemlerde daha birçok yerli ve yabancı şirketin basın ve halkla ilişkiler projelerini yönettim. Birçok doktor, sanatçı ve yazarın tanıtımını üstlendim. Çok seyahat ettim. Efsane Formula 1 pilotları Michael Schumacher, Damon Hill, Alain Prost ile şampanya içtim. Dünyaca ünlü Gilbert Becaud, Tom Jones, Georges Benson gibi şarkıcıları Türkiye’de ağırladım. Dünyaca ünlü aşçıların yemeklerini tattım. Vs.vs. vs…
İş hayatımda 30 yılı geride bıraktığım günlerdi… Bir davet organize etmiştik. O akşam bir gazetecinin küstah hitabı hayatımı değiştirdi. O güne kadar beni mutlu ettiğini sandığım birçok şey bir anda anlamını yitirdi. Tam o an yaptığım işe, insanlara, şehir ve kurallarına, ilişki biçimlerine yabancılaşıverdim. Michael Douglas’ın “Sonun Başlangıcı” filmindeki sahne gibi. Trafiğin ortasında arabasından inip onu öylece bırakıp gitmişti. Aynısını hissettim. Ertesi gün kendimi dağ başındaki kulübede yaşarken buldum. Yalnız başıma sessizliğin, doğanın, hayvanların ortasında… Kuzinemi yakmak için odun topluyor, ekmek pişiriyor, gece yarısı yaban domuzu homurtuları ve kangal havlamalarına kulak kabartıyor, tarla suluyor, kedimin hediyesi fareleri gömüyor, köy kahvesinde jandarma ve muhtarla bayramlaşıyordum. Üç beş arkadaşım dışında kimseleri göresim yoktu. Ailem beni aramaktan vazgeçmişti.
O günler değişimi başlatan, bambaşka bir Ayşe Gülay Hakyemez yaratan günlerdi. Bazı müşterilerimden kopmak zorunda kaldım. Arabamın bagajındaki bavulda gerekli kıyafetlerim, haftada iki gün şehre iniyor, işlerimi bitirip hızla köye dönüyordum.
Ömre bedel öyle anlarım, anılarım oldu ki… Ruhum ve zihnim zenginleşti. Görüşüm berraklaştı. Kendimden memnuniyetsizliğim azaldı. Cesaretim, üretkenliğim, yaratıcılığım arttı.
Şehir yaşamının en güzel nimetlerinden fazlasıyla nemalanmış olsam da dönem dönem içimdeki “gitme” duygusu beni hep yokluyordu. Kalbimin götürdüğü yerlere gidip oralarda yaşadım hep. İstanbul’un Moda’sı, Emirgan’ı, Rumeli Feneri, Ortaköy’ü, Cihangir’i, Etiler’i, Şile’si, Muğla’nın Datça’sı, İngiltere’nin Londra’sı, İsviçre’nin Vevey’i, Fransa’nın Paris’i, Antalya’nın Olympos’u… Yaşamıma giren bütün şehirler bana, beni “ben” yapan o çok özel anları yaşattı. İçimdeki meraklı çocuğun “yeni, başka, daha” istekleri hiç bitmiyordu. Yeni deneyimler yaşamaktan hiç korkmadım.
30 yıl süren bir çalışma hayatım oldu dediniz. Bu uzun dönemde hiç aklınıza çocuk kitapları yazmak geldi mi? Yoksa bu deneysel dediğiniz dönemde mi karar verdiniz yazmaya?
Köyde bloğum “Bir Başka İstanbul”u oluşturmaya çok vakit ayırdım. Çocuklar için de bir şeyler yazma düşüncesi vardı evet… Notlar alıyordum, öykü denemelerim oldu. Ama bugünkü anlamda yazmaya daha sonraları başladım.
Seyahatlerimde iki-üç günümü Payot, Virgin, Fnac gibi büyük kitapçıların çocuk/gençlik bölümlerinde geçirirdim hep. Kızıma ve yeğenime kitap seçerken başladım araştırmaya. Gelişmiş ülke çocuklarına sunulanları inceledim. Çok okudum çok düşündüm..
Yayınlanan ilk kitabım “Kar Tanesi Pastası”nın ilham perisi kızımdır. Gastronomi’de okumaya başladığı yıldı. Bugünün başarılı şefi Suna Hakyemez tıpkı sevgili çizerim Canan Balcı Barış’ın resmettiği gibi ince uzun çilli bir kızdır…
Doğayla iç içe olmak ve burada çocuk kitapları yazıyor olmak hayatınıza ne gibi anlamlar kattı?
Olympos’ta her sabah şakıyan kuşlarla uyanıyorum. İçimi dolduran yaşama sevinci çocuklar için bir şeyler yapma arzumu kamçılıyor.
Fenerbahçe Limanı’nda geçen kendi çocukluğumu düşünüyorum. Deniz, dalgalar, yunuslar, fırtınalar, çakıl taşları, deniz minareleri, yengeçler, deniz yıldızları, midyeler, balıklar… Ne kadar da mutluymuşuz. Olumlu, neşeli, sevinçli bütün duyguları, çocukca heyecanları öykülerime taşıma isteğiyle doluyum.
Doğanın renklerini, form ve dokularını sanata olan ilgim yüzünden daha çok ve daha çabuk algılıyorum. Dikkatleri ekranlara çevrili zamane çocuklarına servis edecek yeni malzemeler oluşturmaya kafa yoruyorum. Sanatın eğitimde çok daha fazla yer bulmasını isteyenlerdenim.
Sanırım biraz da yaşla ilgili bir durum bu… Toprağa yakınlaşmaya başladıkça kendiniz için değil, çocuk ve gençler için bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz…
Peki neden çocuk kitapları?
Çünkü çocuklar büyüklerden daha çok ümid vaad ediyorlar.
Peki şehirde yaşamaya devam etmiş olsaydınız yine bu denli verimli olabileceğinizi düşünür müydünüz?
Mesleğim icabı yazı yazarak geçti ömrüm. Şehirde ya da köyde iİllaki yazacaktım. Yaşamın zorlukları ve acıları ile de hayallerim sayesinde baş edebildim. Her dara düştüğümde yaratıcılığım devreye girdi. Yine, yeni, yeniden… Geriye değil hep ileriye bakarak, yeni projeler, yeni fikirler, yeni “ben”ler yaratarak.
Dernek ve Sosyal Sorumluluk Projelerine de emek vermişsiniz…
Evet. En büyük zenginliğim, gurur vesilelerim… İstanbul, İzmir, Datça’da değerli arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz Lokomotif Kültür ve Sanat Derneği, Datça Kent Konseyi Kültür ve Sanat Grubu, 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği gibi oluşumlar için az çalışmadım.
2018 yılında Altın Kitaplar etiketiyle çıkmış Kar Tanesi Pastası, Renkli Yağmur Damlası ve Fenerköy’de Fırtına isimli üç çocuk kitabınız bulunuyor. Onlardan da bahsedelim mi biraz?
“Fenerköy Öyküleri” çocuk kitapları serisi öykülerinin mayası hayallerimdeki köye ait. Tertemiz sahilleri, balıkçı barınakları, limanı, deniz feneri, botanik bahçesi, sebze bostanı, yeşil ormanı, sanat galerisi, tiyatrosu, yerel müzesi ile hepimizin bir gün gidip yerleşmeyi hayal ettiği sahil kasabasının ta kendisi Fenerköy… Doğa ve sanatın tadını çıkaran iyi insanların yaşadığı, aydınlık günlere erişmeyi başarmış bir köy…
“Kar Tanesi Pastası”, Fenerköy Pastanesi’nin en meşhur pastasının ortaya çıkış öyküsü.
“Fenerköy’de Fırtına”, uzun yol kaptanı olma hayalleri kuran Ali’nin, limana misafir olan beyaz yelkenlideki kızın ve çakıl koyunda tutuldukları fırtınanın hikayesi.
“Renkli Yağmur Damlası” ise, yeryüzü için ne kadar faydalı olduğunu idrak edene kadar renksiz olduğuna hayıflanan bir yağmur damlasının öyküsünü anlatıyor.
Yakın zamanda yeni kitaplar çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Elbette… “Fenerköy Öyküleri” benim için “yaşandı bitti aşkı”ndan çok, ömürlük bir serüven… Elele ilerleyebileceğimiz yayınevini bekliyorum.
Siz ayrıca Spotify’da “Bir Başka Çocuk” adlı kanalınızda çocuklar için masallar seslendiriyorsunuz. Gerek deniz altında resim galerisinde ilk sergisini açan Deniz Kızı Frida olsun, gerek zayıf olduğu için rüzgarda savrulan Uçan Keçi Çelimsiz olsun, hepsi birbirinden şahane öyküler… Açıp hepsini dinledim, fanınız oldum desem yalan olmaz:) Hem bu kanalınızdan hem de çocuklar için yeni seslendireceğiniz öykülerden bahseder misiniz? Beni ve çocukları neler bekliyor.
Sesimin tonu beğenilmiştir hep. Masal anlatırken daha da güzelleşiyor sanki… Podcast oluşturmaya karar verişimde önemli etkendir. Bir Başka Çocuk’un yayına girmesi daha bir ay olmadı. Yazdığım kısa öykülerin yanı sıra, derlediğim masallara da yer vereceğim. Doğadan ve sanattan ilginç bilgiler de olacak. Bir de sponsorlarıyla buluşursa daha verimli hale gelecektir.
Bitirmeden önce, Olympos’ta yaşam nasıl?
Olympos’ta, arkeoloji, doğa ve doğal yaşamın buluştuğu ülkemin en etkileyici coğrafyalarından birinde yaşıyorum iki yıldır. Kendimi bu yüzden çok şanslı hissediyorum. Zamanlama mükemmel. Belki de Corona günleri için yüce gücün bana sunduğu bir şans bu… Burada sosyal ilişkilerin çok güçlü olduğunu söyleyemeyeceğim. İzole bir yaşam sürüyoruz. Nimetlerinden de yararlanıyoruz.
Son olarak Gazete Sanat Çocuk okurlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Böyle bir gazeteyi yarattığınız için teşekkür ediyorum. Üretme şevkiniz daim olsun. Okurunuz bol olacaktır… Sizi okumayı tercih eden çocuklara ise başarı için başkalarının başarı reçetelerini uygulamaya çalışmamalarını, özgün başarı tariflerini üretmelerini öneriyorum.
Bu harika söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Gülen yüzünüz bizlere hep ışık olsun. Sevgilerimle.
*Ayşe Gülay Hakyemez’in Spotify’daki çocuk kanalı:
Harika bir sohbet. Teşekkürler, sevgiler ????????
GazeteSanat yayınlarının okuru bol olsun. Teşekkürler..
Keyifli bir sohbet olmuş, yazdıklarınızı bir çırpıda okudum ve kendi köyüme çekileceğim günlerin özlemi bir kez daha burnumda tüttü. Üstelik sizin bu çekilmeniz müthiş güzel bir üretimi de desteklemiş, iyi ki varsınız Ayşe Gül hocam, var olun! ????
Tanımayanlar dahil herkese eserlerini n doğuş ortamı ve hikayesini anlatan çok güzel bir röportaj olmuş sevgili Gülay. Umuyorum ki yaşamının bundan sonraki bölümünde topluma daha çok mal ve faydalı olacaksın. Sevgilerle.
Zevkle okudum.Tadına anlarına yüreğine vararak…Her şey çok güzel oluyor…
Sizi tanıma şerefine eriştiğim için bir kez daha şükrettim, çok güzel bir röportaj olmuş. Emeği geçen herkese teşekkürler,