Baştan ifade edelim: Oya Doğan, yazdığı kitaplarla çocukların dünyasına bir fener tutuyor. Onların kendilerine has duygularını açığa çıkarıyor ve kitaplarının ışığıyla çıkış yolunu gösteriyor. Timaş Çocuk’tan çıkan Duygu Günlüğüm serisi, 6-10 yaş arası çocukların evreni için yapılan bir arkeolojik kazı âdeta. Kahramanımız Mira önce Stres Kulübesi’nen Ayrılıyor, sonra Öfke Gezegeni’nden Ayrılıyor, şimdi de ikiz kardeşi Yekta’yla birlikte Zorbalık Adası’nda Mücadele veriyor. Günlüğü ile dertleşen Mira, şu cümlelerle haber veriyor hikâyesini: “Yekta, benim ikiz kardeşim. Ama dış görünüşümüz bir yana, davranışlarımız bile neredeyse tamamen farklı. Bu dediğimden anlaşamadığımızı düşünme lütfen. İkiz kardeş olmanın en güzel yanı, evde sürekli oynayacak birinin olması. Bir de yedek okul eşyaları olması sanırım. Yine de Yekta’yla ilgili durumlar bazen hayatı zorlaştırıyor. Evet, bu durum, çok farklı olmamızın bir sonucu.”
Süt İçip Top Oynamak…
Bu arada Yekta hemen her erkek çocuğu gibi bir futbol tutkunu. Futbol oynamayı da izlemeyi de çok seviyor. Odası futbolcu posterleriyle dolu. Ayrıca, en yakın arkadaşı Kemal ile birlikte kendilerince komik videolar çekiyorlar, kısacası eğlenceli bir çocuk. Aynı zamanda resim yapmayı çok seviyor. Sabahları zor uyansa da hazırlanmak konusunda Mira’dan çok daha hızlı. Evet, ilginç ama süt içmeye bayılıyor. En sevdiği yemekse İskender kebap. (Yazar burada memleketine şık bir selam göndermiş, belirtelim.)
İncitmek ya da Korkutmak!
Şimdi gelelim A. Gülfem Özer’in çizgileriyle renk kattığı kurguya: Mira ve Yekta son zamanlarda okulda bazı arkadaşları tarafından kötü davranışlara maruz kalıyor. Onlara göre hiçbir zararı olmadıkları arkadaşlarından böylesi tepkiler görmek anlamlandırması güç bir durum. Yazar, ebeveynlerin çok sıklıkla şikayetçi olduğu ‘akran zorbalığı’na dikkat çekiyor aslında. Malum akran zorbalığı, akran grubu içinde fiziksel, duygusal ya da sosyal biçimde zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranış biçimi ve genelde bu hâlle okul ortamlarında karşılaşılıyor. Bunu önlemek için çocukta farkındalık yaratmak, empati geliştirmek ve güvende hissettirmek oldukça önemli. Mira’nın cümleleri ile konuşursak; “Zorbalık, bir kişinin diğerini kasıtlı ve sürekli olarak rahatsız etmesi, zarar vermeye çalışması, incitmesi ya da korkutması demek.”
Diğer Çocuklar Sana Sürekli Gülüyor mu?
Bu arada Oya Doğan, kitabını (kendisini de işin içine katarak) bir terapi odasında hazırlamış gibi. Muhatabına cevap hakkı veren diyaloglar, okuyucunun duygularını yazması için boş bırakılan sayfalar ve duygu durumuna göre hazırlanan etkinlikler gibi son derece ince düşünülmüş detaylar söz konusu. Arada küçük testler de karşımıza çıkmıyor değil. Mesela “Zorbaların Hedefinde miyim?” başlığı altına yerleştirilen şu soruları siz de kendi çocuğunuza sorar mısınız: Diğer çocuklar size kötü isimler takıyor mu, diğer çocuklar size fiziksel şiddet uyguluyor mu (vurmak, tekmelemek, itmek gibi), diğer çocuklar sizi bilerek grup dışına atıyorlar mı, hiç kimse telefonla sana kötü niyetli mesajlar gönderdi mi, hiç senin hakkında dedikodu çıkaran oldu mu, hiç, birileri eşyalarına zarar verdi mi, diğer çocuklar görünüşünle veya davranışlarınla dalga geçiyor mu, arkadaş edinmek senin için zor mu, bazen sadece zorbalık nedeniyle okula gitmekten korkuyor musun, diğer çocuklar sana sürekli gülüyor mu?
Özetle “Bir sonraki maceramız için şimdiden heyecanlanıyorum. Son olarak, verdiğim sözü senin de duymanı istiyorum. Arka sayfaya, tutmaya gayret edeceğim sözümü yazılı olarak da belirtmek istedim. Sonrası için kendine çok iyi bak.” notu ve ‘kitap sonu soruları’yla biten Duygu Günlüğüm/Mira ve Yekta Zorbalık Adası’nda Mücadele, hemen her anne-babanın okuması ve üstüne düşünmesi gereken bir anlatı.
Yazan: Sevim Şentürk
İlk yorum yapan siz olun